Kar beyazlığında karanlık Ocak!

Paylaş:

Yakın tarihimizin siyasi, ekonomik ve sosyal emek çalkantılarına, kumpaslara, sinsi şer entrikalara, ahde vefasızlıklara tanık olunan kar beyazlığının yansıdığı Ocak ayı, yurdumuza ve yurtseverlerimize yönelik kara sayfalarla doludur.!

Kar Beyazlığında Karanlık Ocak.!

Çok cefalar çekti bu kutsal vatan!

Mezalime karşı yazıldı destan!

Güzel yarınlara haber mi her tan?

Alçaktır, emeği bir pula satan!

Her işte uğraşta gerekir tedbir,

Karşımıza çıkan hep o şer Sevr’dir!

Yurtseverler susturulsa da bir bir;

Düşmanı ürkütüyor Anıtkabir.! 

(K.K.) 

Düşman işgalinden ve mezalimlerinden kurtuluşumuzun ve yeniden kuruluşumuzun büyük önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Atatürkçülüğü, Türkiye Cumhuriyeti’mizi, ulusallığımızı ve ulusal tam bağımsızlığımızı öteden beridir benimseyemeyen Cumhuriyet karşıtlarının oluştura geldikleri bölücülük, gericilik oyunlarına, Atatürk Cumhuriyeti’ne ve bu güzel Cumhuriyetin kazanımlarına yönelik dışarıdan ve içeriden kurgulanan ihanetlere, kindarlıklara, sinsi şer entrikalara karşı yılmadan, yorulmadan, korkmadan, usanmadan cesurca mücadele veren yurtsever ulusalcı araştırmacı gazeteci yazar Uğur MUMCU’yu 24 Ocak 1993’te Ocak ayının kar beyazlığında hunharca katledilmesiyle yitirdik.

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz!” (U.M.) anlayışını prensip edinen,  “Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenen bir suçtur.” (U.M.)  diyen Kemalist Mumcu, “İnsanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar.” demekteydi..  Beki de bundan ötürü  “Demokratik bir toplum için en büyük tehlike; yolsuzluklara, karanlık olaylara ve haksızlıklara karşı kamuoyunun duyarlılığını yitirmesidir.” (U.M.) diyen merhum Uğur MUMCU, kimi söylem ve yazılarında da demişti ki; “Atatürkçülük Bağımsızlık demektir, Atatürkçülük Ulusal Onur demektir..” (U.M.) (06 Ocak 1981). Çünkü Mumcu’ya göre “Atatürkçülük, özetle antiemperyalist bir Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir.”(U.M.) Ve bu nedenledir ki, “Atatürkçülük, ‘yük olur’ diye bırakılıp gereğinde taşınan bir ‘emanetçi bavulu’ değildir.” (U.M.)

Biz, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ve bu savaşın yüce komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e inançla bağlıyız. İlerici düşüncemiz odağına “Kemalist” düşüncenin kutsal bağımsızlık harcını koyarız. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı benimsememiş düşünce ve akımlarla hiç ama hiç bağdaşmayız.(U.M.) (02 Ocak 1981)

Ulusal Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’müzün “Vatan menfaatten üstündür.” sözünü adeta nazire edercesine “Haklıdanyana değil, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezleri değiştikçe dönerler; fırıldak olurlar..” diyen Uğur MUMCU, bir demecinde de veciz bir şekilde demişti ki, “Milliyetçilik, sömürücülerin değil; Mustafa Kemal devrimcilerinin bayrağıdır.”(U.M.)  Çünkü  Mumcu’ya göre Atatürkçülüğü ve milliyetçiliği yadsıyarak solculuk yapma gafletine düşen bir sol, Türkiye’de hiçbir zaman başarılı olamamıştır, olamaz da! Tük milliyetçiliği, Türk halkının alın terini yabancı çıkarlara karşı korumak demektir.” (U.M.) 

Ki, Atatürkçü olduklarını ve savunduklarını söylemelerine rağmen Türklük kavramının Osmanlılık olduğunun yaygınlaştırılması fikrinin hülyasıyla veya dahili ve harici sinsi şer miharakların telkin takkiyeleriyle Osmanlıcılığı savunmayı hüner sanan Abdülhamitçilere ‘Maskeli Atatürkçüler(!)’ diyen Uğur Mumcu’ya göre “Atatürkçülüğün temeli ‘Kuvayı Millîye’ye dayanır.. Osmanlıcıdan Atatürkçü olmaz. Yabancı sermayeciden Atatürkçü olmaz. Türk İslam Sentezci diye yola koyulanlardan Atatürkçü olmaz. Atatürkçü antiemperyalistir.. Atatürkçü devrimcidir.. Atatürkçü laiktir, dinsel görüşleri siyasal yaşamdan ayırır.. Başka doğrular da var elbet. Atatürkçülüğün Marksizmle bir ilgisi olmadığı dibi ‘piyasa ekonomisi’ ile de uzaktan yakından bir ilgisi yoktur ve olamaz.” (U.M.) ( 11 Mayıs 1981)

Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın vaktiyle atının nalıyla oluşan destek ortamıyla Orta Çağ karanlığından kurtulup sanatta, bilimde, teknolojide ve endüstride büyük bir gelişmeye yönelerek medeniyetin beşiği unvanına ulaşan o Batı’nın çakal ruhunu yansıtan(!) o haçlı emperyalizmin işgal ve entrikalarına karşı ecdat yadigarı bu güzel vatan toprağında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün Millî Mücadele önderliğiyle coşup şahlanarak onurlu Ulusal Tam Bağımsızlık Mücadelesi veren şanlı şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel Türkiye Cumhuriyeti’mizi ve  Cumhuriyet’imizin ulusal kalkınmasını, vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütünlüğümüzü, ulusal ve onursal tam bağımsızlığımızı öteden beridir kabullenemeyen o emperyalizme ve o haçlı emperyalizmin ülkemiz dahilinde güdülediği truva atlarına karşı; o sinsi şer haçlı irticanın ve yandaşı mürtecilerin sinsi şer entrikalarına karşı; şer Sevr entrikalarına karşı; dahili ve harici düşmanlarımızın ve hatta gaflet, dalalet ve hıyanet içinde bulunanlarca Millî Eğitim’imize, ulusal ekonomimize, Yargı’mıza, Ordu’muza, millî kalkınmamıza, siyasetimize, aydınlığa ve gönençli yarınlara yönelmemize ve Laik Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkılmasına yönelik zaafiyetlerin oluşturtulması entrikalarına karşı; yer altı ve yer üstü millî zenginliklerimize; Sümerbank, Etibank, Telekom, Seka, Şeker, Petkim, Tüpraş gibi millî yatırımlarımıza ve ulusal sanayimize ve hatta millî tarımımıza dair engelleme ve etkisizleştirme tertiplerine karşı; Limanlarımıza, kıyılarımıza ve Ada’larımıza yönelik kirli senaryolara karşı; dünün hasta adamının yeniden oluşturulmasına yönelik sinsi şer entrikalara karşı yazılarıyla, araştırmalarıyla, konferanslarıyla, TV konuşmalarıyla halkı bilinçlendirip uyandırmak uğruna canı pahasına ulusal gazetecilik mücadelesi veren araştırmacı gazeteci yazar Uğur  MUMCU, Laikliğin yıpratılmaya çalışıldığını belirten ve Laik eğitimin çağdaşlık için gerekliliğini savunan, “Bir kadının en güzel örtüsü ahlak örtüsüdür.” diyen bilim insanı Prof. Dr. Bahriye ÜÇOK, Eleştirmen Asım BEZİRCİ, Bilim adamı ve 1977 Ecevit Hükümeti’nin 1988’deki Kültür Bakanı Prof.Dr. Ahmet Taner KIŞLALI, Cumhuriyetçi yazar-düşünür Turan DURSUN, Cumhuriyetimizin Cumhuriyet Savcısı Doğan ÖZ, “Köstebek” adlı kitabıyla Laik Cumhuriyetimize yönelik karşı devrim ihanetlerini aydınlatmaya çalışan, “Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun.!” diye de bir uyarıda bulunan Tarihçi akademisyen-yazar Doç.Dr. Necip HABLEMİTOĞLU, Gazeteci yazar Çetin EMEÇ, Laikliğin ödünsüz savunucusu olan Atatürkçü hukuk adamı Prof. Dr. Muammer AKSOY, Emniyet Müdürü Ali Gaffar OKKAN da bu Ocak ayının kar beyazlığında yine arandılar; rahmetle, minnetle, şükranla ve de büyük bir hüzünle anılmaktadırlar.!

Şair-yazar-senarist Onat Kutlar 11 Ocak 1995’te, Gazeteci- araştırmacı yazar Uğur MUMCU 24 Ocak 1993’te, İl Emniyet Müdürü Ali Gaffar OKKAN 24 Ocak 2001’de bu Ocak ayının kar beyazlığında karanlık güçlerce hunharca katledildiydiler.!

Ulusallığımızın ve de ulusal tam bağımsızlığımızın bekasının temel koşulu sayılan Atatürkçülük ile ilgili gelişen karşıtlığın asıl nedenini “Yeni dünya düzeninde, uluslar arası sermayenin karşısında kalan tek engel ‘Ulus Devlet’tir. Türkiye’de Atatürk yıkılmadan ulus devletin yıkılamayacağı bir gerçektir! Ve zaman hep Atatürk’ü haklı çıkartıyor!” (A.T.K.) diyen Prof.Dr. Ahmet Taner Kışlalı, “Kemalizm, geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür.” demektedir..

Atatürk yolundan dosdoğru gidilebilinmesi için hurafelere karşı cehaletin giderilmesinin gerektiğini de önemseyen KIŞLALI’ya göre “Türk halkı, Kuran’ı Türkçe okuyup öğrenebilme olanağına ancak Cumhuriyet döneminde sahip olabilmiştir.” (A.T.K.) Çünkü  “Dinin özü iyilik yapmak, kötülükten kaçınmaktır.”-Ve bu nedenledir ki, “Laiklik, toplum ve devlet düzeninin akla ve bilime dayalı olmasıdır..” demiştir.. Oysa günümüzde de dindar görünümlü kimi Cumhuriyet karşıtı müstemlekeciler “Son yıllarda, kamu önünde ağzından tek bir Cumhuriyet karşıtı söz çıkmamış, Devlet büyükleriyle iyi ilişkiler kurmuş, Ordu dışında hemen hemen tüm önemli kurumlarda önemli ‘mevziler’ elde etmiş. ABD’nin ‘etkin’ desteğini sağlamış. Görünüşte Atatürk’e ve Cumhuriyete saygılı, ama tüm eğim ağı ile Cumhuriyetin temellerini ağır ağır kemiriyor. Amacına ürkütmeden, acıtmadan ulaşma yöntemini seçmiş.” (A.T.K. 17Ekim1999)  Ve bu nedenle birçok saf nezih halkımızı da  adatıp yanıltmışlardır(!) dediği emperyalizmin Truva atlarıyla ilgili sözleri de kimilerince hâlâ anlaşılmamışa benziyor.!  Ki, o kara taassuba karşı Atatürk Cumhuriyeti’ni, bu Cumhuriyet’in kazanımlarını, Atatürk İlkeleri’ni ve Atatürk Devrimleri’ni onurluca savunmayı; takkiyecilerin, manda severlerin, Sevr Bopcuların, misyonerlerin, hilafet ve saltanat özlemcilerinin, dünün ekümeniklik ve şer Sevr paylaşımı peşindekilerinin o sinsi şer entrikalarına karşı halkımızı aydınlatmayı ulusal görev bilen, Türkiye’nin petrol ve maden kaynaklarının yabancı şirketlerin eline terk edilmesinin büyük bir gaflet olduğunu belirterek böyle bir duruma karşı duruşun da konferansını veren ve bu konuda “Milli Petrol” konulu dizi yazısı da oluşturan yurtsever Kemalist aydınımız Prof. Dr. Muammer AKSOY’u da 31 Ocak 1990’da Ocak ayının kar beyazlığında yitirdik.!

Hunharca bir saldırı sonucu yaşamını yitiren Prof. Dr. Muammer AKSOY, Türk Hukuk Kurumu Başkanı ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) kurucusuydu.. (Aksoy, 19 Mayıs 1989’da 50 arkadaşıyla birlikte ADD’yi kurdu.)  Laikliğin ve Atatürkçülüğün ödünsüz savunucusu Prof. Dr. Muammer AKSOY, “Laiklikten ayrıldınız mı, çağdışı duruma düşmekten kurtulamazsınız.” diyordu.. Millîliği önemseyen, “Devlet Hukuk’la Yaşar” adlı kitabıyla da Adalet’i savunan, yabancıya özelleştirmeye karşı duran, “Kuvay-ı Milliye ruhu ile kurtarılan vatanımızda, emperyalizme karşı savaşarak kurmayı başardığımız çağdaş Cumhuriyetimizin temelinde yatan en önemli ilkelerin başlıcası Tam Bağımsızlık’tır.” anlayışını dillendirdiği “Atatürk ve Tam Bağımsızlık” kitabıyla Atatürk’ün ulviyetini ve Atatürkçüğün önemliliğini dillendiren Prof. Dr. Muammer AKSOY, Atatürk Cumhuriyeti’mizin Atatürk Yolu’nda aydınlık güzel yarınlara ulaşması için çaba sarf ediyor, her aydın yurtsever gibi zaman zaman o da kaygılanıyordu.!  Türk Yargısı’na, Türk Hukuku’na, yurdumuzun ve ulumsuzun millî birlikteliğine yönelik dış güçlerce yapılmak-yaptırılmak istenilen çarpıtılmaları da demeçlerde bulunarak, makale yazarak, kitap oluşturarak uyarıyordu.! Bu da gösteriyordu ki, o haçlı emperyalizmin ve işbirlikçisi haçlı irticanın amaçladığı asıl saldırılar, asıl kumpaslar; bu güzel Cumhuriyetimizin kurucusu büyük insan, ebedi millî rehberimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğiyle coşup şahlanarak ulusal tam bağımsızlık mücadelesi veren şehit ve gazilerimizin bu kutsal emaneti Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin ulusal tam bağımsızlığına, Atatürk’ün yüce Meclis’ine ve demokrasimize, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, bu güzel yurdumuza ve cefakar aziz ulusumuza dair vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütünlüğümüzün heder edilmesine yöneliktir.!

Halkımızın dini ve millî duygularını sömürmeye çalışıp Atatürk’ün öncülüğünde geliştirilen Türkiye Cumhuriyeti’mizin kazanımlarını tahrip etmeye, Ulusallığımızın ve de ulusal tam bağımsızlığımızın büyük öncüsü olan Ebedi Başkomutanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün önderliğiyle yeşertilen bu güzel  vatan toprağımızda  yeşeren Cumhuriyet’imizin aydınlanmasını engelleyip karartmaya çalışan dünün işgalcisi o şer haçlı emperyalizmin ve o haçlı emperyalizmin işbirlikçisi haçlı irticanın ve karanlık unsurların susturmaya çalıştığı Prof. Dr. Muammer Aksoy’u, Cumhuriyet’imizin Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz’ü, Danıştay 2’nci Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’i, Prof. Dr. Bahriye Üçok’u, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı, Uğur Mumcu’yu, Ali Gaffar Okkan’ı, Turan Dursun’u, Çetin Emeç’i, Onat Kutlar’ı, Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu’nu, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, Kaşif Kozinoğlu’nu, Kubilay’ı ve Atatürk yolunda, Tam Bağımsız Türkiye uğrunda şehit olan cefakar nice yurtsever aydınlarımızı minnetle, şükranla, rahmetle, saygıyla ve içtenlikle anıyoruz..

Daha dün Bakanlar hezimeti ardından on farklı cephede uzun süren o savaş yıllarının yarattığı o nice acılara, o yokluklara, o bin bir zorluklara, o tarifsiz nice mezalimlere rağmen hürriyet için, bu aziz vatanın düşman işgalinden kurtuluşu için Büyük Atatürk’ün önderliğinde coşup şahlanan şanlı şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin seve seve uğrunda kan döktükleri, can verdikleri kutsal emaneti bu güzel vatanımızı eskiye dönüştürtmeyi, Millî Mücadele ile sağlanan vatanımızın ve milletimizin temeli sayılan ulusal bütünselliğimizi sarsarak çözüp bölüştürmeyi dünün işgal yıllarından beridir gündemde tutan ve bu şer amaçlarına göre her türlü sinsi şer oyunları oynayan o haçlı emperyalizm; koyun postuna bürünmüş çakal misali değişik bit versiyonla hâlâ  dünkü o şer Sevr’in horlatılması kurgusundadır.! Ve çünkü Türklüğün ezeli düşmanı o haçlı emperyalizm, yine dahili ve harici işbirlikçileriyle  sinsi entrikalara, şer kumpaslara yönelmektedir; Büyük Atatürk’ün önderliğiyle ulusal bağımsızlığını edinen, millî kalkınmaya ve laiklikle uygarlaşmaya yönelen bu güzel ülkemizi kutsal dinimizi de kendi sinsi şer emellerine alet ederek parçalayıp bölüştürmeye, yeniden dünün o karanlığına, o acı günlere dönüştürmeye ve hatta cehaletin teminiyle sefalete ve esarete yönlendirme peşindedirler.!

Kar beyazlığında da karanlığa yönelen emperyalizmin, dost kisveli haçlı irticanın ve yandaşı karanlık güçlerin o sinsi şer entrikaları, o baskıları, o kirli oyunları, şer kumpasları  birçok yurtsever Atatürkçü aydınlarımızı yıldırtamayacaktır.! Dünün o işgal yıllarında İngilizlerin, Saray’ın ve sadrazamın destek ve teşvikiyle nice yurtsever aydınımızı, vatansever subayımızı tutuklayıp-tutuklattırıp zindanlara attırarak, sürgüne gönderterek susturmaya çalışmalarının bu güzel vatanın dirliğini, aziz milletin birliğini bozmaya, saraya ve işgalcilere biat ettirmeye, esaretin benimsettirilmesine yönelikliği nasıl unutulur?! O haçlı emperyalizm, işbirlikçileriyle, manda sever piyonlarıyla, Atatürk’e ve Cumhuriyete kindar uzantılarıyla yeniden dünün benzeri komplolarına, ilginç kumpaslara yönelerek aydınlarımızı, subaylarımızı etkisizleştirmeye, ordumuzun ve yurdumuzun dirliğini sarsmaya yönelik yeni yeni kumpaslar sergileyerek milletin zihnini bulandırmaya, işgalden kurtuluşumuzun ve yeniden kuruluşumuzun büyük öncüsü ulusal önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, Atatürkçülük’ten koparmaya, Türklük duygusundan arındırmaya, vatanperverlik şuurundan uzaklaştırmaya çalışacaklar.!

Tarih boyunca bu kutsal vatanımızda gözü olan o haçlı emperyalizmin ve işbirlikçisi haçlı irticanın yanıltmaya çalıştığı cefakâr halkımızın, geleceğimizin teminatı gençliğimizin, bu kara taassubun sinsi şer entrikalarına karşı daima uyanık kalmalarını önemsiyoruz; vatan yolunda da bilinçli olabilmeleri için ulusal önderimiz büyük Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden ve yol gösterici o nice veciz öğütlerinden ve hatta hakiki özde Atatürkçü aydınlarımızın eserlerinden, fikirlerinden ve demeçlerinden de çok iyi yararlanmasını istiyoruz..

“Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.” Çünkü “Millî egemenlik milletin namusudur, şerefidir, haysiyetidir.”  Ve bu nedenledir ki, “Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” anlayışıyla dünkü o şer düşman işgalden kurtuluşumuzun ve yeniden ulusal kuruluşumuzun temini için  Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizi kuran, güzel yarınlarımıza ebedi aydınlık için parlamenter sistemimizi oluşturan, yokluğa ve yoksulluğa maruz kalan savaş yorgunu ulusumuzu kulluktan bireyliğe, ümmetten millet olma erincine kavuşturan Millî Liderimiz, Ulusal Rehberimiz, Ebedi Büyük Önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kılavuzluğunu simgeleyen Atatürk Yolu’nda daima Atatürkçü anlayışla dosdoğru gidilmesini önemsiyoruz..  

 “Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyet’imizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.” öğüdünde bulunan ve bu nedenledir ki, “Efendiler!  Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” diyen Ulusal Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!” (Nutuk,1927) öğüdüyle de anlatılmak istenileni iyi kavramalıyız ve bu öneriye CHP yönetiminin belirlenmesi de dahil her yerde dosdoğru uymalıyız..

Atatürkçü anlayış; millî dayanışmadır; aydınlığa, ulusal kalkınmaya ve uygarlığa yöneliştir.. Çünkü Atatürkçülük kavramının özünde bayrağımız, hürriyetimiz, vatanımız ve milletimiz için dürüstlük kavramına da, cumhuriyetin kazanımlarına da riayet  etmek zorunluluğu vardır.! Dürüstlük lafla değil, dürüstlük, dürüstçe doğru uygulamayla sağlanır.. Örneğin, ferdi gayretimle ilçemde ADD Karasu Şubesi’nin oluşumunun ve kuruluşunun gerçekleşmesinin öncülüğünü yapan Kurucu Başkan olarak ben, üyeliğimin düşürülmesine imza atan mevcut yönetimin kimi üyelerinden de aidat ödentisi alacaklısı konumundayken, (ki, vaktiyle derneğe üye kaydettiğim) yeni başkan konumundaki muhasebeci Seffa İngenç tarafından düzenlenip Genel Merkeze de sunulmuş olan ve 2013’ün 15 Ocak günü bana posta ile gelen yazıda;       

“2012 yılına ilişkin üyelik ödentinizi 31.12,.2012 tarihine kadar ödemediğiniz tespit edilmiştir. Dernek Tüzüğümüzün  8/a maddesi hükmüne dayanarak, Yönetim Kurulumuzun (Ek-A) 02.01.2013 tarih ve 147 sayılı kararı ile 31.12.2012 tarihi itibariyle Dernek Üyeliğiniz düşürüldüğünü ve durumun tarafınıza bildirilmesine karar verilmiştir.” denilmekteydi! Yılbaşının hemen ardından onun Muhasebe bürosunda yapılmış olan toplantıda benim üyeliğimin düşürülüşüne imza atan o yönetimdeki başkan, sayman, yazman ve bir yönetim kurulu üyesinden de ben ödenti alacaklısı konumundayken borçlu gösterilişim nasıl bir anlayış, nasıl bir insanlıktır?! Bu alçakça bir ihanet tutumu düpedüz bir ruhsuzluk, bir namertlik, etkisizleştirmeye dair bir kalleşlik değil de nedir?

Ki, bu yazıyı 2013’ün Ocağında bana gönderen Karasu ADD’nin yeni başkanı mali müşavir Seffa İngenç, 2005, 2006, 2007 yıllarında Derneğe resmen ödentisinin bulunmadığını eğer unutmuşsa Dernek Vezne Defteri’nden ve makbuz koçan kayıtlarından ödentisizliklerini neden tespit edememiştir?! Bu verilere göre seçime katılma, Dernek Yönetimi’ne gelme hakkının bulunup bulunmadığını neden düşünmek istememiştir?! (2013’ün yılbaşı tatilinin hemen ardından dernek yeri olarak da kullandığı onun muhasebe bürosunda) yapılan o toplantıdaki böyle bir tutum(!) neyin dayanışmasıydı?! Ki, ilçemde kuruluşunu gerçekleştirdiğim Karasu ADD’den üyeliğimin düşmesini bir fırsat sanan veya bir hüner bilen bu yeni başkan muhasebeci Seffa İngenç’in benim dönemimde bana fiilen tek kuruşluk bir dernek ödentisi bulunmadığı halde, ben, kuruluşunu gerçekleştirdiğim bu güzide derneğimde üyeliğimin devamlılığı için 2013 yılı 15 Ocak’ta Karasu PTT havalesiyle Dernek başkanlığına 40.oo TL ödenti gönderdiydim.. (Bu havale PTT’den alınmayınca, geriye alınması durumu oluştuğundan ertesi yıl eylülde geriye aldığım bu miktarı ADD Genel Merkezi’ne bağış olarak gönderdim, şahsıma dair aidatları da bu durumdan itibaren, vaktiyle kendi paramla açtığım ve devrettiğimde bakiyesinde 22 TL kalmış olan dernek banka hesabına yatırmaktaydım..)

(Ki, benim başkanlığım dönemimde, (para tahsil yetkim bulunduğundan) bana fiilen tek kuruş ödentisi olmayan ve hatta hazıra konmayı adeta bir hüner sanan yeni başkan muhasebeci Sefa İngenç’in kendi döneminde benim “2012 ödentisini 2012 yılı içinde ödemedim!” savının kararı esnasında bile, benim, kendisi ve üyeliğimin düşmesinde imzası olan 3 kişi dahil birçok üyenin aidatını da cebimden karşıladığımı ve bu nedenle bu dernek faaliyetinde cebimden 6 bin TL’den fazla para katkısı sağladığımı ve hatta  bir kısmını gelir gösterdiğimden  arda kalan 1.964,33 TL’nin kime ait olduğu belgesi olmadığından kayıttan silinmesinin gerektiğinin tespitini yaparlarken kendi  ödentisizliklerini de düşünmeksizin benim bu dernekten üyeliğimin düşmesini uygun görürlerken ve hatta vaktiyle ben ki kendi cebimden karşıladığım faturalı harcamaları nötürleştirmek babında gelir varsayarak karşıladığım onca üyeye dair aidat ödentilerimden de dolayı alacaklı konumda bulunduğuma göre kendi borcunu düşünebilme insanlığında olabilecek üye alacaklılarımdan biri de benim yerime ödenti yapabilmesi mümkünken, ‘2012 aidatını 2012 yılı Aralık sonuna kadar ödemedim!’ savıyla, benim, ilçemde kuruluşunu temin ettiğim bu Karasu ADD Şubesinden üyeliğimin düşmesi için (belki de büyük bir azim ve şevkle) imza atan veya imza attırılan kimi üyelerin de 2001-2007 yılları arası 7 yıl fiilen tek kuruş aidat ödemesi yapmadıkları halde bir ödeme yapıp yapmadığının durumunu da düşünmeksizlik durumundaki yeni başkanın, Karasu ADD’den benim üyeliğimin düşürülmesinin gayretini adeta zafer sanılmasına  hainlik ya da namertlik denmez de ne denir?! Gaflet mi?! İhanet mi?! Gerçi yeni başkan döneminde Karasu ADD’ye üye yapılan ve benim dernekten üyeliğimin düşürülmemin kararını alan o yönetimdeki imza sahiplerinden biri olan (Karasu İşçi Partisi ilçe başkanı) Şenol Korkmaz ile 2006’da ortaklaşa bir minibüs kiralayıp Ankara Tandoğan’a gitmiştik Cumhuriyete yönelik haksızlıklara karşı mücadele mitingi için.!.) 

(Oysaki kara bulutlar bazen birden bire oluşabiliyormuş.! “İstemediğin amiri memuru şikâyet et, yeri değiştirilsin.!” türünden bir söylenti mevcuttu 2006’da.. Gerçi bir önceki seneydi, bir dershaneden şikayet edilmiş olduğum okul idaresince, “ Dershaneyi eleştirmezsin, eleştirme,  zararlı çıkarsın!.” diye bir uyarı olunca biraz tartışmıştık.! 2006 yılının yazında ilçe içi istekle atandığım (ki, 15 Temmuz’da kapatılan bu dershanenin kenarında olan) merkezi okulda ise  ilk ay içinde, idareye, İlçeye ve İlçe Milli Eğitimine, “Öğretmen derste ders yapmıyor, Atatürk’ü anlatıyor!” diye garip bir şikayet oluşmuştu.. Ve ne bir hikmetse 2007 Ocak’ında oluşan bir soruşturma sonucu Mart’ta bir başka ilçe okuluna tayinim çıkınca 2007 Nisan’ında gittiğim Kaynarca’dan mahkeme kararıyla Haziran’da geriye döndüydüm, fakat  Temmuz 2007 Genel Seçimi’nin ardındaki hafta içinde “hizmetin gereği” savıyla yeniden tayinim çıkınca (yine sabah gidiş, akşam dönüşle) yeniden Kaynarca’da göreve başladıydım ve ertesi yıl da oradaydım.. İkinci sürgün yılıma denk gelen 2008 Dernek kongresinde gereği destek umarken adeta köstek oluşurcasına yeterli oy alamadığımdan o yönetime giremememin de hüsranı nedeniyle dernek başkanlığını devretmiştim.!  Ki, salonda Türk bayrağı ve Atatürk resmi olmayan 2010 Kongresinde, üye olmayanlardan oluşan ve BBP ilçe başkanının yazman olduğu o divanca oylama öncesi bana söz hakkı verilmedi, talepte ısrar ettikçe Sefa İngenç’çe  ve divanca “Gündemde yazmıyor!” savıyla konuşmam engellenildi!!  2012 Kongresinde de söz hakkı talebim yine aynı divanca engellenilmek istenildi.!. Böyle bir namertlik tutumun oluşacağını bilseydim bu kişiye aidat ödentisizliği nedeniyle devretmemem gerekirmiş.!.)

Ulusal Tarihimizde “Kar beyazlığında Karanlık Ocak!” tabiriyle adlandırılan bu Ocak ayı; karanlıklarla, alçaklıklarla, kalleşliklerle, sinsiliklerle, hüzünle dolu bulunan kapkara sayfaları o kar beyazlığıyla nasıl aydınlanacak, nasıl aklanacak?!  Kimilerinin “tatil” kabul ettiği “izin”in mahmurluğundan, şu gaflet uykusundan uyanmak vakti çoktan gelip geçmektedir.!  Karanlıklar; uyuyarak ya da sinsilerin, çakalların, işgal yıllarının benzeri heyeti nasihalarıyla, mandacılıkla, misyonerlere hoşgörüyle, müstemleke özlemciliğiyle, Dinsel kamuflajlı yalanlarla, AB masalıyla, şer Sevr bop takkiye kumpasıyla aydınlanamaz.!

 Gerçi denilebilinir ki, hainliğin, kalleşliğin, alçaklığın mazisi çok eskidir.! Yakın tarihimizde dahi Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bile dost sandığı koltuk ve çıkar düşkünü kimilerince kalleşlikler yapılmaya kalkışıldıydı.! Ulusal ufuklarımızın daima aydınlanmasının bir teminatı sayılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’miz (TBMM), ulusal önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘ün gayretiyle oluşmuşken, O’nun, kendisince oluşturulan bu yüce Meclis’e tekrar girmesinin engellenilmesi için Atatürk karşıtı kimi muhaliflerce  Aralık 1922’de  de çeşitli bahaneler uydurumuyla Atatürk’ün seçime katılmaması için engel kararların alınıp kanunlaşmasına uğraşmıştılar.! Ve sinsice oluşan bu vahim durumu Meclis’teki toplantı esnasında bir arkadaşından öğrenen Gazi Mustafa Kemal Paşa, hemen Meclis Divan Başkanından söz  hakkı talep ederek Meclis’te yaptığı aydınlatıcı bir konuşmayla bu ihanetin önüne geçmeyi sağlamış, kuruluşunu sağladığı yüce Meclis’te kalmayı ve de bu sayede hürriyetin bütün dünyaya tescilini ve Cumhuriyet’e yönelmeyi başarmıştı.. Ya, Mustafa Kemal Paşa o toplantıda bulunamamış, konuşamamış olsaydı.!  Durum çok kötüye gidebilirdi.!  Çünkü Meclis’teki kimi muhaliflerce tertiplenen o şer entrika sonu Gazi Mustafa Kemal Paşa, Mebus seçilme hakkını yitireceğinden onca çabalarla oluşumunu sağladığı bu yüce Meclis’e giremeyecekti ve bu nedenle Millî Mücadele’nin taçlandırılmasının temininden de mahrum kalınacaktı, bu nedenle belki de bu güzel Cumhuriyet’e ulaşılamıyacaktı.!. İşte böyle hazin bir durum ortadayken emeğe, alın terine saygı göstermeyen alçakların, bedhahların kalleşlikleri nasıl unutulur? Hazıra konmayı bir hüner sanan bedhahlar, bu alçaklar ve alçaklıklar nasıl lanetlenmez?! Tabi ki bu bedhahların, bu alçakların hazıra konuş sinsilikleri, kalleşlikleri lanetlenmelidir, hem de her daim lanetlenmelidir.!

Ay yıldızlı al bayrağımıza, ulusallığımıza ve ulusal tam bağımsızlığımıza, Türkçemize ve Millî  Temel Eğitim’imize, Vatan toprağımıza, Yurdumuza ve ulusumuza, Türkiye Cumhuriyeti’mize ve Laik Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ulusal yatırımlarımıza ve millî üretimimize onurluca sahip çıkmalıyız.. Bu kutsal Vatanımız için azimle dürüst çalışmalıyız. Emperyalizme, o haçlı emperyalizmin sinsi işbirlikçilerinin dost görünümlü sinsi şer entrikalarına daima onurluca karşı durmalıyız; onların takkiyelerine, şirin söylemli yalan dolanlarına kanmamalıyız.! Ulusallığımızın ve Ulusal bağımsızlığımızın büyük önderi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün İlkelerini ve Atatürk Devrimlerini, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sini ve nice güzel öğütlerini doğu anlamalıyız ve de Ulusal Önderimiz Gazi Mustafa Kemal  ATATÜRK’ün çağdaş uygarlık yolundan sebat ve azimle gitmeliyiz; sağa sola sapmadan ‘Mustafa Kemal’in Askeriyiz.’ anlayışıyla daima dosdoğru ilerlemeliyiz..

Dünün işgalcisi o haçlı emperyalizm ve sinsi şer işbirlikçileri sinsi şer gayretleriyle, Ulusallığımızı ve ulusal bağımsızlığımızı sarsmaya, Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün önderliğiyle oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) kuruluşuyla yeniden aydınlanmaya başlayan aydınlık ufuklarımızı tekrardan karartmaya yönelseler de, Ulusal Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün aydınlattığı laik çağdaş uygarlık yolumuzdan saptırmaya çalışsalar da, Cumhuriyetimizin kazanımlarını hileyle bir bir elde etmeye ve köreltmeye yönelseler de; yüce Atatürk’ün Hitabe’sini, İlkelerini ve fikirlerini özümseyip yürekten, “Atam Daima Yolundayız!” diyebilmeliyiz ve de sağa sola yalpalamadan büyük bir sebat ve azimle Atatürk Yolu’ndan daima dosdoğru gitmeliyiz..

Düşman işgalinden kurtuluşumuzun ve yeniden kuruluşumuzun, ulusallığımızın ve ulusal tam bağımsızlığımızın büyük öncüsü Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Yolu’ndan dürüstçe dosdoğru gitmeyi ilke edinmenin gerektiğini belirtip “Kemalizm benim yaşam şeklimdir.” diyen Uğur MUMCU gibi birçok aydınlarımızın, yazarlarımızın söylemlerinden ve yazılarından da yararlanmalıyız.. Çünkü,  düşman işgalinden kurtuluşumuzun ve yeniden kuruluşumuzun büyük öncüsü Ulusal Önderimiz Eşsiz Kahraman Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Yolu’ndan daima sebat ve büyük bir azimle dürüstçe dosdoğru gitmektir her karanlıktan çıkışın yolu ve yeniden aydınlık güzel yarınlara yönelişin başlangıcı..

Kemal KOÇÖZ (Eğitimci) ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Karasu Şubesi Kurucu eski Başkanı