8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Paylaş:

Atatürkçü Düşünce Derneği Karasu Şubesi Kurucu eski Başkanı emekli eğitimci Kemal Koçöz, ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ nedeniyle bir açıklama yaptı.  Emeğin ve alınterinin simgesi olarak kadının, insan yaşamındaki yeri ve öneminin büyük olduğunu belirten Koçöz, “Kadın, barışın ve başarının temelidir” dedi.

‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada bu önemli günün anlamına vurgu yapan Kemal Koçöz yurdumuza, mazlum uluslara ve dünya insanlığına barış, huzur ve esenlikler getirmesini temenni ederek şu ifadelere yer verdi:

“Emeğin hakkını arama, mezalime karşı durma azmini ve kadın işçilerin geçmişte yaşanan hüznünü dilendiren 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile simgeleşmiştir..  Kadın, anadır; kendine özgü gereken erdemleri olandır. Kadın, barışın yönlendiricisidir; Kadın, başarının gerçekleştiricisidir.. Emeğin ve alın terinin simgesi Kadının insan yaşamındaki yeri ve önemi çok büyüktür; kadının emeği ve alın teri yadsınamaz bir değerdedir..

Barışın ve başarının temelidir kadın.” Durum böyleyken ekmek için, aş için fabrikada, sanayide çalışan kadınların emeği çalındı.. Kadın emekçilerinin hoşgörüsünün sömürülmesi, emeğinin çalınması bazı kesimlere refah artışı sağladı.. Düşük ücreti reva gören Karteller, tekeller, iş verenler bu durumdan bol kazanca ulaşırken  emeğin sömürülmesiyle oluşan bu ezilmeler kadın emekçilerini çok üzmüştü.!  Bu duruma bir son verme dayanışmasına yönelen kadın birlikleri emeklerinin, alın terlerinin hakkını aramaya yöneldiler; engellere uğradılar, eziyetle mağdur kaldılar..

Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın son dönemlerindeki kimi yetkililerin de gaflet ve dalaletlerini, halkın sefaletini “HAN-I YAĞMA” şiiriyle de dile getiren Öğretmen Şair Tevfik Fikret’in, Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer!’ sözü nasıl yabana atılabilir? (beşer: İnsanoğlu, insan; insanlık!)  *(Balkan Savaşı hezimetine uğranıldığı günlerde Devletin yolsuzluklarını, halkın sefaletini dillendirmek için haziran1912’de yazdığı ve “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,/ Doyuncaya, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” nakaratlarıyla biten 12 kıtalık bir şiirdir Han-ı Yağma)

Ki, ‘Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmiş demektir, hüsranına ağlasın’ diyen Tevfik Fikret, balıkçı bir ailenin yoksulluğunu dile getiren bir manzum hikaye niteliğindeki “Balıkçılar” adlı şiirinde de; “…/ Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme, / Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirâ, / Deniz kadın gibidir: Hiç güven olmaz ha! ..” derken bu son dizeyle denizden geçinenlere dair zihinde kalıcı bir uyarıda bulunmuş gibiyse de aslında toplumdaki kadına bakışın bağnazlığının süregeldiğini dillendirme serzenişinde bulunmuştu..

Nazım Hikmet de KADINLAR şiiriyle “…Ve kadınlar, /bizim kadınlarımız:/…ve hiç yaşamamış gibi ölen/ ve soframızdaki yeri/ öküzümüzden sonra gelen/…ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki/ ve karasabana koşulan/…kadınlar,/bizim kadınlarımız” diye seslenirken cefakar, fedakar ve bir o kadar da çileli Anadolu kadınına gereği değerin verilmeyişini ve oysaki bizi biz yapanın ‘kadın’ olduğunu, yurduna ve yuvasına katkısının azımsanamayacağını dillendirmekteydi..

Vatan şairimiz Namık Kemal,Kadın yükselmezse alçalır vatan./ Samimi olamaz onsuz bir irfan’ diyerek Kadının ulviyetini dillendirmişti..  Gerçi, ünlü mizahçımız (merhum) Aziz NESİN de serzenişlerde bulunurken bağnazlığın, bencilliğin, yokluğun, sefaletin giderilmesinin tez temini için Kadının toplum içinde saygınlığına gereği değerin verilmesi anlayışının önemsenmesinin gerektiğini belirtmişti.

Medeniyetin beşiği denilen sömürgeci  o emperyalist haçlı Batı’da da çalışan kadınların emeğinin çalınması; alın terlerinin karşılığını alamamaları ve oluşan baskı ve eziyetlerin katlanılmaz hale gelişi üzerine, zaman içinde, ‘Kadın emekçisinin dayanışması’na yönelik yardımlaşmalar hasıl oldu..  Ve bu doğrultuda Kadın emekçisinin kendi emeklerini sömürenlere karşı hak arayışları,  çalışma koşullarının iyileşmesinin sağlanmasına ve alın terlerine sahip çıkışlarına yönelik uzun uğraşları esnasında birçok iş yerinde, miting alanında ve tutuk evindeki eylemlerinde yaralanmalar ve ölümler oldu..

Ki, 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde binlerce dokuma işçisinin, mağdur oldukları çalışma koşullarının iyileştirilmesi için, alın terlerine, kadının emeğine saygı gösterilmesi için, işçinin hak ve taleplerinin – saygı gösterilerek- yerine getirilmesinin temini için bir tekstil fabrikasında grev başladı. Grevin bastırılması gayesiyle işçilerin fabrikaya kilitlenmesinin ardından bu fabrikada yangın çıkınca fabrika önünde kurulan barikatları aşamayan çok sayıda kadın işçi dumandan zehirlenerek, yangından kaçışma esnasında ezilerek ve yanarak can verdi..

40 Bin dokuma işçisinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi istemiyle New York kentindeki bir tekstil fabrikasında 8 Mart 1857 yılında başlatılan bu Grev esnasında çıkan yangında yanarak ölen  çok sayıdaki kadın işçilerin anısına 1977 yılında (16 Aralık 1977)  Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kararı ile emeğin dayanışma gücünü ve kadının önemini sembolize eden ‘Kadınlar Günü’ oluştu.. 

Bu nedenledir ki, 8 Mart Günü;  8 Mart 1857’deki o grev esnasında fabrikaya kapatılıp kapıların kilitlenmesinin ardından oluşan bir yangın esnasında yangından kurtuluş gayretiyle çırpınırlarken fabrika önünde oluşturulan barikatları aşamadıkları için yanarak  ölen ve adeta  diri diri yanarak ölümüne  seyirci kalınan 129 kadın işçilerin hazin anısı gündeme gelip yad edilme günüdür ve de o hazin gün vesilesiyle bütün emekçi kadınlar adına oluşan 8 Mart günü, ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kutlana gelmektedir..

“Emeğin ve emekçinin kadını, erkeği olmaz! ‘Kadınlar günü-erkekler günü!’ diye bir emek ayrımı yapılamaz.!” düşüncesine sahiptiysem de “Yuvayı yapan dişi kuştur.” veciz sözüyle ulviyeti anlatılmak istenilen  ‘Kadının  yüceliği yadsınamaz!’ gerçeği karşısında ‘Emekçi Kadınlar Günü’ ile ilgili bu yazıyı yazma zorunluluğunu duydum..

“Kimse kimseden üstün değildir! Sınırsız özgürlük de düşünülemez.! O halde, sorumluluk anlayışı her iki cinse de aittir ve bu nedenle her iki kesim de birbirine etik kurallar içinde saygı göstermesi gerekir..” denilse de yine ‘erkek egemen toplum anlayışı!’ uzun bir süre daha devam edecek gibidir..

Ki, Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın ilimden ayrılıp hristiyanların telkinleriyle gelişen hurafelerden medet umma gaflet ve dalaletleriyle meydana gelen gerileyişi döneminin ardından başlayan işgale maruz kalınış yıllarının o yokluk ve yoksulluk günlerindeki Anadolu kadına dair “Kadınlarımız” şiirinde ne diyordu Nazım;  “… Ve soframızda yeri / öküzümüzden sonra gelen…” Ki, bu söz, o günlerin sosyoekonomik hakikatlerinin, hurafelerin etkisiyle yetişen ‘Erkek egemen toplumu anlayışı(!)’nın bir yansımasıydı..

(Ne hazindir ki, Osmanlı döneminde hayvan miktarının belirlenmesi için bile sayımlar yapılıp kayıtlar tutulurken kadın-kız sayımının yapılmaması (!) demek, kadına değer verilmeyişinin, kadına karşı saygısızlığın bir göstergesi, hurafenin bir emaresi değil  de ne idi?!  Ana, saygın;  kız çocuğu insan değil miydi?!  Ki, Peygamber efendimiz Hz. Muhammet’in “Cennet anaların ayakları altındadır.” dedi! diye vaazların verilmesi niyeydi?!)

‘Cehaletin en büyük korkusu kadındır; çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir’ sözünü  hurafeden, cehaletten beslenenler hiç mi hiç beğenmezler.. Hurafenin güdülediği karanlık ufuklar ancak müspet ilmin irfanıyla ilerleyen kadınların azmiyle ağarmaya başlar.. Toplumsal değer yargımıza göre Ailenin temelidir kadın.. Bu temelin sağlamlığı Aile’nin sağlamlığıdır; temelde sarsıntı olursa Aile sarsılır ve hatta toplum da sarsılır; sarsıntı giderilmezse yıkımlar, beklenmedik hazin durumlar oluşur..

Edindirilen geleneğimize göre, “Toplumda ve Ailede yüceliği kadar sorumluluğu da fazladır kadının!”  Yalnız, şu iyi bilinmelidir ki, ‘Kadına yönelik şiddet, huzura ve uygarlığa köstektir!’ Ki, Peygamberimizin de, ‘Cennet annelerin ayakları altındadır’ sözüyle de kadının aile ve annelik vasfının yüceliği anlatılmıyor muydu?

Ve bu nedenlerledir ki, ülkemizde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, ilk kez 1921 yılında ‘Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kutlanmaya başlandı.. Bir ara  (birkaç dönem)  duraksadıysa da, “1984 yılından itibaren, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ kutlaması, her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya devam ediliyor.”

Tüm kadınların, tüm kadın emekçilerinin “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutlarım. Tüm kadınlara, tüm Analara aydınlık güzel yarınlar diler, huzur ve esenlikler temenni ederim,

Ve diyorum ki, Kadına yönelik ilk yasal haklar tanıyan Ulusal Büyük  Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün Vatan Sevdası, hürriyet sevgisi ve bizlere yol gösterici gayretleri, o emperyalist haçlı dünyasınca yeniden karartılmak istenilen ufkumuzu aydınlatıcı o güzel veciz Hitabe’si,  Atatürk İlkeleri ve Ata Türk Devrimleri çok iyi anlaşılıp doğru anlatılmalı; öğütleri çok iyi anlaşılıp sağa sola yalpalamadan dürüstçe dosdoğru uygulanmalıdır..

8 Mart iyi bilinmelidir.. ‘Dünya Kadınlar Günü’ diye de adlandırılan8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ kutlama etkinliklerinde de,  şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel Anadolu’muzun o işgalci düşmandan kurtuluşu için büyük emekleri geçen Anadolu’muzun nice Kahraman Kadınları da unutulmamalıdır;

Zübeyde Hanımlar, Tarsuslu Adile Çavuşlar, Aydınlı Emir Ayşeler, Aziziyeli Hanife Analar, Halde Edipler, Gördesli Makbule’ler, Kastamonulu Halime Çavuşlar, Erzurumlu Kara Fatmalar, Erzurumlu Nene Hatunlar, İstanbullu Nezahat Onbaşılar,  Adanalı Rahmiye Hanımlar, İnebolulu Şerife Bacılar ve isimlerini sıralayamadığım, isimleri unutulmuş nice Anadolu Kadınının, o haçlı emperyalizmin bu kutsal vatana yönelik işgal vahşetine karşı verilen Ulusal Kurtuluş Mücadelesi yıllarında o yokluğa, o yoksulluğa ve onca mezalime rağmen Ulusal Önderimiz, Millî Liderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün Kuvvayı Millîye’sine yardımları, o kutsal Millî Mücadele’ye katkıları dillere destan olduydu.. Bilinenlerin, önde gidenlerin, öyküsünü anlatanların, öyküsü anlatılanların kahramanlıkları yazıldı, anlatıldı..

Vaktiyle Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın yönetimdeki bazılarının gaflet ve ihanetleri yüzünden maddi ve mali durumu zora sokan çok sayıdaki cephelerde maruz kalınan ve uzun süren savaşların tahribatları ve acıları nasıl unutulur? Gaflet ve ihanet içinde bulunanlar yüzünden de oluşup gelişen bu savaşlar yüzünden oluşan o yokluklar ve bin bir güçlükler içinde o düşman işgalinden, o haçlı vahşi emperyalist düşmanın ve o düşmanın işbirlikçilerinin mezaliminden kurtuluşumuzun ve bu güzel Cumhuriyet’imizin kuruluşunun öncüsü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurtuluşumuzun emekçisi Anadolu kadınına saygıyı ve ondaki yüceliği ifade eden; ‘Ey kahraman Türk kadını; sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!’ (17 Mart 1923, Tarsus) sözünün de ulviyeti iyi anlaşılmalıdır..

(Ulusal Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Zafer sonrası  güney illerini ziyarete çıkmış (12Mart1923), Adana ve Mersin ardından Tarsus’a uğramıştı. (17 Mart 1923) Atatürk’ün Tarsus’a geldiğini duyan Adile çavuş, Atatürk’ün önüne çıkıp ayaklarına kapanarak göz yaşları içinde “Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!” diye haykırmış.. Atatürk de Adile Çavuş’u elinden tutup onu ayağa kaldırmanın ardından “Kahraman Türk kadını!” hitabıyla başlayan bu veciz sözü söylemişti.  İstiklâl Savaşı’na katılan Kara Fatma lakaplı Adile Onbaşı hanıma söylenen bu veciz söz, Adile Çavuş şahsında tüm Türk kadınlarına seslenmekteydi..)

Ki, esaretin, sefaletin, karanlığın simgesidir(!) anlayışıyla “Atatürk, hiçbir çarşafa rozet takmadı, ama kadını ve insanları asla ve asla dışlamadı ve hatta onlara değer verdi.”  “Dünyada her şey kadının eseridir” anlayışıyla Dünyada ilk kez kadına seçme seçilme hakkını tanıyan (5 Aralık 1934) büyük önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK yine şöyle diyordu;

“Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.”, Ki, “Kadınlarımızın görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir ödevleri de “iyi anne” olmalarıdır.” Bunun içindir ki, “Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar.” (Gz.M.K.A) Güzel yarınlar için gayret gereklidir. Ve bu nedenle “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır.” “Bizim toplumumuz için ilim ve fen lazım ise, bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın iktisap etmesi lazımdır.” “Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir.” (Gz.M.K.A.)

Bu bilinç ışığında hareketle umulan gönençli güzel günlerin, aydınlık güzel yarınların temini için de “Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” Ve bu nedenle “Bizim Dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır.”  Ki, “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.” “Daha emin ve daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır.” Ve bu nedenle “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”, “Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz.” Çünkü “Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez.” (Gz.M.K.A.)

Bütün bu hususlar kadının önemini, ulviyetini dillendirmekteyse de Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin başlatıcısı, düşman işgalinden ve düşman mezalimlerinden kurtuluşumuzun sağlayıcısı ve bu güzel Cumhuriyet’imizin kuruluşunun gerçekleştiricisi büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün; (adeta Zübeyde Hanım’ın da önemini dillendirircesine) ‘Büyük başarılar, kıymetli anaların yetiştirdikleri seçkin evlatlar sayesinde olmuştur.’ (Gz.M.K.A.) sözü de kadının önemini ve ulviyetini dile getirmekteydi. Ki,Kadınınlar beyinlerini süslemelidir.’  anlayışındaki Atatürk, Cehaletin kısa bir sürede giderilebilmesinin temini gayesiyle her bir Türk kadınından istediği önemli bir hususu da belirtmek için diyordu ki, “Şunu ilave edeyim ki, kadınlık meselesinde görünüşteki şekil ve kıyafet ikinci derecededir. Asıl mücadele alanı, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette başarıdan çok; nur ile, irfan (bilgi ve kültür) ile, gerçek faziletle  süslenmek ve donanmaktır.” (Gz.M.K.A.) (Hakimiyeti Millîye, 29.03.1923)

“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır.” (Ki, “Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım. Savaştan sonra ilk işimiz Türk kadınına erkeğinin yanında eşit haklar tanımak! (G.M.K.A.) diyen ulusal önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öğütleri de ulviyetini dillendirdiği kadının sosyal, kültürel ve siyasal alanlardaki önemi de iyi anlaşılmalıdır.

Ulusal ve Onursal Bağımsızlığımızın kazanılmasına büyük katkılar sağlayan  ve ebediyete intikal etmiş bulunan bu yüce Türk Analarını; istiklâlimizin ve istikbalimizin teminatı bu kutsal Vatan için yağmura çamura, kara kışa, fırtınaya tipiye rağmen vatan için seve seve onca zorluklara göğüs geren yurdumuzun eli kınalı, ayakları nasırlı, elleri ayakları öpülesi bu yüce Anadolu Kadınları’nı saygıyla, rahmetle, minnetle ve şükranla anmak her Türk yurttaşının ulusal ve onursal görevidir..

Ebediyete intikal etmiş olan ve de İstiklâl Savaşı’nda yüce Atatürk’ün önderliğinde coşup şahlanan Şanlı Şehitlerimizin ve Kahraman Gazilerimizin Millî Mücadele çabalarına destek vererek Büyük Zafer’e ulaştırmayı millî görev bilen Anadolulu bu nice cefakâr kadın kahramanlarımızın mekanları Cennet, ruhları şad olsun..

Ve diyoruz ki, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün özlenen tılsımının; o haçlı emperyalizmin ve işbirlikçilerinin sinsi şer entrikalarını sona erdirmesini, barışı isteyen tüm insanlık gönülden temenni etmektedir! 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun.. Bu önemli günün ulviyeti; ecdadımızın, şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel Yurdumuza ve Aziz Ulusumuza, mazlum uluslara ve dünya insanlığına barış, huzur ve esenlikler getirsin..

Kemal KOÇÖZ (E. Eğitimci)
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği Karasu Şubesi Kurucu eski Başkanı)