İnşaat Mühendisleri Odası Sakarya Şube Başkanı Hüsnü Gürpınar, 17 Ağustos 1999 Depreminin yıldönümünde sorumluları tedbir almak ve alınan tedbirleri bir an önce uygulamak için göreve çağırdı: “Depreme hazırlıklı olmanın tek yolu güvenli yapılardır”
DEPREM YÖNETMELİĞİ: Başkan Gürpınar, “İnsanları deprem öldürmez, binalar öldürür, gerçeğinden hareketle; ilimizdeki mevcut yapı stokunun depreme dayanıklı hale getirilmesini istiyoruz. Aradan 20 yıl geçmiş olmasına rağmen; 1999 Depreminden önce yapılan ve yürürlükte bulunan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin (TBDY) istediği şartları sağlamayan çok katlı binalarımız olası bir depremde can güvenliğimiz için tehlike arz ediyor” dedi.
CAN VE MAL KAYBI ARTAR: Gürpınar, “Eğer yapılması gerekenler yapılmaz ise, geçmiş depremden uzaklaştıkça yenisine yakınlaştığımız deprem felaketinde, oluşacak can ve mal kayıplarının şimdiye kadar yaşananları aratacağı bilinmelidir” diye konuştu.
SAĞLIKLI YAPILAŞMA: İMO Sakarya Başkanı Hüsnü Gürpınar, “İnşaat Mühendisleri Odası, deprem gerçeğini ve deprem tehlikesini unutturmama ısrarını, güvenli ve sağlıklı yapılaşma konusundaki kararlılığını sürdürmeye devam edecektir. Bu vesile ile 17 Ağustos 1999 felaketinde kaybettiğimiz Deprem Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz” dedi.
Başkan Gürpınar, 17 Ağustsos depreminin yıldönümü nedeniye yaptığı açıklama:
“17 Ağustos 1999 tarhinde yaşadığımız büyük deprem felaketinin 20 nci yıldönümünde; Yönetim Kurulumuz, depreme karşı vatandaşlarımızı-Kamuoyunu bilgilendirmek adına aşağıdaki açıklamayı yapmayı uygun bulmuştur.
Ülkemiz topraklarının % 93 ü aktif deprem kuşağı üzerinde bulunmakta ve nüfusumuzun da % 66 sı birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde, deprem riski altında yaşamaktadır. 17 Ağustos 1999 tarihinde bölgemizde ve ilimizde yaşadığımız son olarak da 08.Ağustos.2019 tarihinde Denizli ilimizin yaşadığı gibi, ülkemizdeki bir çok ilimiz ve ilçeleri bu depremleri yaşamış olup deprem riski altındaki illerimiz bundan sonra da yaşamaya devam edecektir.
Ülkemiz ekonomisini tahrip eden, insanlarımıza büyük acılar yaşatan, on binlerce insanımızın, yaralanmasına, sakat kalmasına ve ölmesine sebep olan 17.Ağustos.1999 hafızalarımızda “Büyük acılar ve çaresizlik duygusuyla” anılan bir tarih olarak yerini aldı.
Yaşanan her deprem sonrası olduğu gibi; 17 Ağustos 1999 felaketinden sonra da;
Yer seçiminden imar sistemine, bu sistemin yürütücülerine, mühendisinden mimarına, işçisinden, kalfasına, malzeme üreticilerine ve bilinçsiz tadilat yapan mal sahiplerine kadar; Ülkemizin deprem gerçeği enine boyuna tartışıldı.
Bilim adamları, üniversiteler, meslek odaları, duyarlı siyasetçiler ve basınımız, deprem gerçeğine uygun politikaların geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi için kendi çapında sorumluları uyardı. Konuyla ilgili raporlar hazırlandı ve öneriler sunuldu. Bu anlamda yapılan;
*Depremin hemen ardından 21 Mart 2000 tarihinde kurulan ve başarılı Bilimsel çalışmalar yapan Ulusal Deprem Konseyi çalışmaları dikkate alınmamış olup Konsey 2007 yılında Başbakanlık genelgesiyle kaldırılmıştır.
*Bayındırlık Bakanlığı koordinatörlüğünde 2004 yılında çalışmalara başlayan Deprem Şurasının bilimsel Raporları dikkate alınmamıştır. 2004 yılında “Türkiye İktisat Konseyi Afet Yönetimi Grubu Raporu” hazırlanarak ilgililere sunulmuştur. Bu raporlar ayrıntılı olarak incelendiğinde hemen hepsinin aynı konularda benzer sonuçlara eriştiği eşdeğer konulara işaret edip eşdeğer çözüm önerilerinde bulunduğu görülür.
*2011 yılında “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlanmış olup bu plan Ulusal Deprem Konseyi ve 2004 yılı Deprem Şurası çalışmalarında ayrıntılı olarak açıklanan, tespit değerlendirme ve çözüm önerilerinin yüzeysel bir kopyasıdır. Yapılan bu çalışmalar ışığında;
Ülkemizde deprem konusunda bilinmeyen yoktur, Bilimsel çalışmalar sonrası ortaya çıkan çözüm önerilerinin uygulanmasını İnşaat Mühendisleri Odası olarak ilgililerden talep ediyor ve bekliyoruz.
İnşaat Mühendisleri Odası 1999 yılı Gölcük-Sakarya ve Düzce Depremlerinden sonra konu ile ilgili yapılan her girişim içinde yer aldı ve görüşlerini bildirdi. İnşaat Mühendisleri Odasına göre temel sorun, yapı üretim sürecinin ve mesleki uygulamaların niteliksizliği ve denetimsizliğinden kaynaklanıyordu. Maalesef bu konuda ortaya çıkan bu temel noksanlıkların giderilmesi için yeterli yasal düzenlemeler bu güne kadar yapılmamıştır. Merkezi hükümetlerin ve yerel yönetimlerin ilgi ve yetki alanına giren konulardaki duyarsızlığı, önümüzdeki tarihlerde olacak depremlerde, özellikle beklenen ve ilimizi de etkileyecek İstanbul depreminde toplumun önüne yeni yıkımları beklemek dışında başka bir sonuç bırakmamaktadır. Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın iki temel yolu bulunmaktadır. Birincisi mevcut yapı stokumuzun iyileştirilmesi, güçlendirilmesi, ikincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki mevcut olumsuzluğu azaltmayı amaçlamakta, ikincisi ise geleceği kazanmakla ilgilidir.
Ülkemizde ve ilimizde sağlıklı bir yapı envanteri yoktur. Yapı stokumuzun %60’nın 20 yaş ve üzeri yapılardan oluştuğu bunların büyük bölümünün ise ruhsatsız olduğu ve mühendislik hizmeti almadan üretildiği bilinmektedir. Bu gerçeklik kentsel dönüşüm gibi kavramları, bunlarla ilgili yasal düzenleme ve uygulamaları gündeme taşımıştır.
Burada bir hususu belirtmek istiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 16 Mayıs 2012 tarihinde kabul edilen ve Resmi Gazetenin 31.Mayıs.2012 tarihli 28309 Sayılı nüshasında yayınlanan “6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”un yürürlüğe girmesini ülkemiz adına sevindirici ve olumlu bir adım olarak gördük. Kamuoyunda kısaca Kentsel Dönüşüm olarak bilinen Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanunun yürürlüğe girmesinden çok hayata geçirilmesi, ülkemiz gerçekleri ve bilimsel doğrular çerçevesinde uygulanabilir olması son derece önemlidir. Yasa Tasarısı Meclis gündemine geldiğinde Kamuoyu ile paylaşıldı ve dolayısıyla üzerinde yeterince çalışılmadan aceleye getirilmiş bir yasa olarak yürürlüğe girdi. Yasa tasarısı hazırlık aşamasında Kamuoyu Meslek örgütleri-Üniversiteler ve sivil Toplum örgütleri ile tartışılmadan fikir alışverişi olmadan hazırlanmış olmasına rağmen;
Yasanın şehirlerin yapı kalitesinin artırılmasına sebep olacak bir fırsata dönüştürülmesini ümit ve arzu ettik. Ancak bu güne kadar yapılan uygulamalarda;
Kentsel dönüşüm ile ilgili süreç; tam bir keşmekeş içinde yürütülmektedir. Riskli Alan Riskli Yapı tespitlerindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluğun yol açtığı mağduriyetler, hak kayıpları, Kentsel dönüşüm projelerinin Kentsel rantın yüksek olduğu bölgelerden başlaması, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tek taraflı irade ile Riskli Alan belirlemesi, Kentsel dönüşüm projelerinin ağırlıklı olarak TOKİ eliyle yürütülmesi, TOKİ’nin Kamu olanaklarıyla devasa bir şirkete dönüşmesi ve yapı Denetiminden muaf olması;
Yapı stoğunun onarım ve güçlendirilmesinin yok sayılarak YIK-YAP anlayışı ile hareket edilmesi, sosyal ve kentsel altyapı problemlerini ortaya çıkarmıştır.
Son dönemlerde yapılan değişikliklerle Meslek odalarının ve mühendislik hizmetlerinin etkisizleştirilmesi, İMAR BARIŞI gibi uygulamalarla devre dışı bırakılması, deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğinin anlaşılmadığının, işin ciddiyetinin kavranmadığının bir göstergesi olarak, sorunları çözmekten uzak uygulamalar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Meslek odaları toplumsal sorumluluğun gereği mesleki uygulamaları denetlemekte, mesleki niteliği yükseltmek amacıyla çalışmalar gerçekleştirmekte, üyelerinin sicilini tutmakta, üyeleri tarafından gerçekleştirilen mesleki faaliyetleri kayıt altında bulundurmakta, yapı üretim sürecinin kanayan yarası olarak kabul edilen “İmzacılığın” önüne geçmeye, üyelerinin ayıplı, kusurlu iş yapmasını önlemeye çalışmaktadır. Anayasa ve yasalarımız çerçevesinde görevlerini yapmaya çalışan meslek odalarından rahatsızlığın sebebini anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.
Son yapılan mevzuat değişiklikleri Mesleki faaliyette bulunmaya haiz olmayan mühendisler ile sahte mühendislerin çoğalmasına sebep olmuştur. Ayrıca İMAR BARIŞI uygulaması ile Yapı güvenliği mal sahiplerinin beyanına bırakılmış olup ileriki tarihlerde meydana gelecek depremlerde felaketlerin, can ve mal kayıplarının önü açılmıştır. Bu durum denetimsizliğin önünü açmış, depreme dayanıklı, güvenli yapı üretimini engelleyecek sonuçları ortaya çıkarmıştır.
*Başarılı Kentsel Dönüşümler toplumla Uzlaşma ile gerçekleşir. Bu nedenle yapılacak uygulamalarda bir tarafın mağduriyet, diğer tarafın haksız kazanç oluşumuna sebebiyet verilmemesini, yapılacak uygulamalar ile ortaya çıkacak değer artışının kamuya ve bölge insanına aktarılmasının sağlanmasını;
*Üzerinde yeterince çalışma yapılmadan ve tarafların katılımı sağlanmadan yapılacak şehirleşme uygulamaları Sosyal depremlere ve krizlere davetiye çıkarır, uygulamalarda bu hususa dikkat edilmesini;
*Yapılacak uygulamalarda şehrin yerleşik sakinlerinin şehir dışına çıkarılıp, şehrin içinin sakinleştirilerek, şehir merkezlerine AVM ve Oteller yapılarak rant alanı dönüşümünün önüne geçmek için gerekli tedbirlerin alınmasını; İlimiz özelinde Cadde54 projesinin bulunduğu alanların yoğun olarak imara, yapılaşmaya açılması gibi.
Afet zararlarını azaltma kapsamında onarım ve güçlendirme çalışmaları ile Kentsel yenileme uygulamalarının birlikte düşünülmesi, acil durum planlarının hazırlanması, toplumun afet tehlikesi ve riski konusunda bilinçlendirilmesi, arama kurtarma faaliyetlerinde eğitim ve örgütlenmenin sağlanması, mühendislerin meslekiçi eğitimi ve yetkinliği konularının birlikte planlanması gerektiğini;
Kentsel dönüşüm uygulamalarında, birinci önceliğin deprem riski altında bulunan binaların güvenli hale getirilmesi konusunun dikkate alınmasıyla ilgili düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu güne kadar her yıl dönümünde aynı benzer çağrıları yaptığımızın farkındayız. Bu durumun bizim eksikliğimiz olmadığını, yapılması gerekenlerin bu güne kadar yapılmadığının bir göstergesi olduğunu belirtmek istiyorum.
Eğer yapılması gerekenler yapılmaz ise;
Geçmiş depremden uzaklaştıkça yenisine yakınlaştığımız deprem felaketinde, oluşacak can ve mal kayıplarının şimdiye kadar yaşananları aratacağı bilinmelidir.
Bu anlamda ilimizde;
Aradan 20 yıl geçmiş olmasına rağmen; 1999 Depreminden önce yapılan ve yürürlükte bulunan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin (TBDY) istediği şartları sağlamayan çok katlı binalarımız olası bir depremde can güvenliğimiz için tehlike arz etmektedir. Yöneticilerimiz ve siyasi irade potansiyel tehlike olan binalarımızı depreme hazırlamak adına;
Gelecekte yaşanacak depremde sorumluluktan kurtulacaklarına inandıkları için bu güne kadar görevlerini ihmal etmiş ve etmektedir. Oysa hukuk, 1999 Depreminden sonra, hazırlanan İmar planlarının hazırlayıcı ve tasdik edicilerini sorumlu tutarak hesap sormuş olsa idi ceza davaları şahıslara, hukuk davaları da şahıslara ve kurumlara karşı açılabilseydi;
Bu günkü ağırdan alma ve ihmal yerini köklü tedbirlere bırakır gelecekte aynı akıbete uğramak istemeyen idareci ve bürokratlar ile siyasi irade herkesten fazla depremi düşünür hale gelirdi.
6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası kapsamında;
Yapı stokumuzun iyileştirilmesi, önümüzdeki yıllarda yaşayacağımız depremlere hazırlıklı olmak adına, bugüne kadar geçen süre içinde, ilimizde ciddi bir çalışma yapılmadığını, yapılan çalışmalarda da Deprem Riskinin birinci öncelik olarak ele alınmadığını, Erenler – Sapanca ve Hendek ilçelerinde yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarında bu hususu net olarak görmekteyiz.
Felaketin önlenmesi tedbirlerle mümkündür. Tedbirlerde sorumlularınca alınır.
17 Ağustos 1999 Depreminin yıldönümünde sorumluları tedbir almak ve alınan tedbirleri bir an önce uygulamak adına İnşaat Mühendisleri Odası olarak tekrar göreve çağırıyoruz.
İnsanları deprem öldürmez, binalar öldürür, gerçeğinden hareketle;
İlimizdeki mevcut Yapı Stokunun Depreme Dayanıklı hale getirilmesini istiyoruz. Zira;
Depremlerde insanların uğrayacağı maddi ve manevi zararları azaltmanın tek yolu Güvenli Yapılar yapmaktır.
Vatandaşlarımızı, İnşaat Mühendisleri ile Depremden sonra değil, depremden önce tanışmaya, bilinçli tüketici olmaya, bina satın alırken, yaptırırken veya kiralarken makyaja değil, güvenli olup olmadığına dikkat etmeye, yani binaların boyasının ve fayansının kalitesinden önce taşıyıcı sisteminin güvenliliğinin araştırılması konusunda bilinçli olmaya;
Siyasi iradeyi, gelişmiş ülkeler düzeyindeki, kentleşme ve yapılaşma ile ilgili yasal düzenlemeleri bir an önce yapmaya ve gelişmiş ülkelerde uygulanan Yapı Denetim sistemini uygulamaya, belediyelerimizi yasalara uygun inşaat yaptırmaya, vatandaşlarımızı da kaçak inşaat yapmamaya ve çevrelerinde yapılan kaçak inşaatlara kayıtsız kalmamaya davet ediyoruz.
17 Ağustos 1999 Deprem felaketinde yaşadıklarımızı sloganlarla değil yapılacak uygulamalarla ;
Unutmamak ve unutturmamak adına her yıl;
17 Ağustos tarihini içine alan haftanın “Deprem Haftası” ilan edilmesini, ilköğretim çağında okullarda Deprem gerçeğinin gelecek nesillerimize anlatılmasını;
Sakarya Büyükşehir Belediyesi ve Deprem bölgelerinde bulunan tüm belediyelerimizde “Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlükleri” oluşturulmasını ve inşaat müteahhitliği sektörünün yasal bir platforma oturtulmasını;
1938 yılında çıkarılan ve halen yürürlükte bulunan 3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun`un günümüz şartlarına uygun hale getirilmesini, mesleki faaliyetin yürütülmesinde diploma almış olmanın tek koşul olmaktan çıkarılmasını, Yetkin Mühendislik Yasasının çıkarılmasını hukuki problemler için ihtisas mahkemeleri kurulmasını ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını,
01 Ocak 2019 tarihinden itibaren 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası’nda yapılan değişikliğin yerinde ve gerekli olduğunu; ama yeterli olmadığını, Yapı Denetim Yasası’nın gelişmiş ülkelerdeki seviyeye getirilmesi için aksayan yönlerinin değiştirilmesini, Yapı Denetimde Mesleki Uzmanlığın ve Kamu yararının öne çıkarılmasını;
Belediye Meclislerinde, İmar Komisyonlarında, Meslek Odalarının daimi üye olarak temsiliyetini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasını, Belediye İmar ve Şehircilik Müdürlükleri ile Fen İşleri Müdürlüklerinde ve yatırım yapan kamu kurumlarında İnşaat Mühendisi çalıştırma zorunluluğunun getirilmesini;
Mühendisin imzasını kullanma evresinde Mesleki Yeterliliği gözeten, haksız rekabeti önleyen, İnşaat Mühendisliğini ve ihtisas alanlarını tanımlayan, Meslek tüzelliğini koruyan, Mesleki Yeterliliği uzmanlığı istihdam ve çalışma koşullarını belirleyen “İnşaat Mühendisliği Meslek Yasası”nın çıkarılmasını;
Türkiye’de üniversiteler İnşaat Mühendisliği öğretimini yeterinden çok daha fazla öğrenciye sunmaya çalışmaktadır.
Türkiye’de İnşaat Mühendisliği eğitimi veren üniversitelerin bölümlerinin sadece %9’u yeterli öğretim üyesine sahiptir.
Bu inanılmaz eksiklikler Türkiye’de yetersiz ve yetkin olmayan İnşaat Mühendislerini ortaya çıkartmaktadır. Bu mühendisler eksik, uygun yapılmayan, yeterince denetlenmeyen yapılar inşa etmekte bu da deprem ile mücadele eden ülkemizde insanların canına mal olmaktadır.
Ayrıca dünyada eşi benzeri olmayan bir müteahhitlik sistemimiz var. Ülkemizde herkes müteahhitlik yapabilmektedir. Müteahhitlik disiplin altına alınmalı, bu anlamda Müteahhitlik Yüklenici Yasası çıkarılmalı, bu yasada İnşaat Müteahhitleri iş gruplarına göre ihtisaslaşmalı ve yapacakları işlerin büyüklüğüne göre sınıflandırılmalı, sahip olmaları gereken asgari eğitim, iş tecrübesi, teknik donanım ve kapasite, Mali Durum-İdari yapı ve Personel Şartları tanımlanmalı, Mühendislik teknik gücüne dayanmadan müteahhitlik yapılması engellenmeli ve müteahhitlik geçici bir organizasyon olmaktan çıkarılmalıdır. Burada bir hususu belirtmekte fayda var.
28 Avrupa Birliği ülkesinde müteahhit sayısı 25.000, ülkemizdeki müteahhit sayısı 300.000 olup, ülkemiz ile eşit büyüklükteki Fransa’da müteahhit sayısı 2.000’dir. Bu durum yasal düzenlemeler ile çözülmelidir.
Depreme hazırlıklı olmak adına, toplumu ve halkı bilinçlendirmek için;
17 Ağustos1999 Depremi Yıldönümlerinde;
Valilik ve Büyükşehir Belediyesi Organizasyonunda, eşgüdüm içinde bir merkezden, geniş kapsamlı ve faydalı olabilecek etkinlikler düzenlenmesi temenni ve beklentisi ile;
17 Ağustos 1999 felaketinde kaybettiğimiz Deprem Şehitlerimizi rahmetle anarak;
Çalışmalarınızda başarılar dileriz.
* Son yüzyılda ülkemiz coğrafyasında meydana gelen depremlerde yüzbini aşkın insanımız hayatını kaybetmiştir.
* İnşaat Mühendisleri Odası Deprem gerçeğini ve Deprem tehlikesini unutturmama ısrarını, güvenli ve sağlıklı yapılaşma konusundaki kararlılığını sürdürmeye devam edecektir.
* Yapılan son değişikliklerle meslek odalarının devre dışı bırakılması, İMAR BARIŞI gibi uygulamalar Yapı üretim sürecini denetimsizliğe mahkum etmiş, güvenli Yapı üretimini engelleyecek sonuçları ortaya çıkarmıştır.
* Proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı-Yetkin Mühendisler tarafından denetlenmelidir.”
…
İLGİLİ YAZILAR: