İçinde barındırdığı bin aydan daha hayırlı ‘Kadir Gecesi’ ve sevgili peygamberimizin “Kendisinden önceki senenin günahlarına kefaret olur” dediği arefe günü tutulan son orucun ardından bir bayramı daha karşılıyoruz…
Bereket iklimi Ramazan nihayete ererken, inananlar için bir hüzündür bu kutlu misafire veda etmek… Yine, ‘ne kadar da çabuk bitti, anlayamadık’ dediğimiz ve sanki her yıl giderek daha da kısaldığı hissi veren Ramazan acaba bizden ne kadar memnun ayrılıyor?
Hep sorarız, “Nerede o eski Ramazanlar, nerede o eski bayramlar?” diye. Aslında Ramazan-ı Şerif de bize soruyor, “Nerede o eski müslümanlar?”
Oysa, nefislerin terbiye edildiği, vücutların sıhhat bulduğu, yardımlaşma ve yakınlaşmanın zirvede olduğu, kötülüklerden, günahlardan arınmaya vesile olan manevî bir iklimdi Ramazan…
“Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar zincirlere bağlanır” denilen böyle bir ayda, insanların oruçluyken bile kan dökmesi, mala, cana zarar vermesi ne ile izah edilebilir?
Hele son yıllarda artan çocuklara yönelik şiddet ve istismar olayları, bayramların tadını kaçıran en acı yanı…
Kaç bayramdır farkında mıyız; çocuklar kapıları çalıp el öpmeye, şeker toplamaya gelmiyor artık…
Annem her bayram özenle şeker ve çikolata eşliğinde çil çil 1 liralıklar, mendil içinde jelatine konmuş gıcır gıcır beşlikler, onluklar hazırlardı el öpmeye gelen çocuklar için…
Bir kaç bayram öncesiydi, harcamayıp sakladığım gıcır paralardan getirdim, yine çocuklara verilsin diye. Ancak annem buruk bir ifadeyle, “Artık çocuklar gelmez oldu” dedi… Bayramın süsü, o cıvıltılı çocuk seslerini çoktandır duyamaz olduk. Ülke bu kadar sapık doluyken çocuk şeker toplamaya nasıl çıksın! Bayramı da bitirdiniz o güzel dünyayı da…
Günümüz müslümanlarını oruçları, ve namazları kötülükten alıkoymuyorsa; ülkedeki eğitim, hukuk, güvenlik sistemi, diyanet işleri, müftüler, imamlar, alimler, tarikatlar… Dünya ve ahiret adına öne çıkan ne kadar kişi, gurup, kuruluş, cemaat varsa, hiç biri bu toplumda medenî insan yetiştiremiyor demektir…
İdarecilerin, tüm enerjilerini bu noktaya harcamalarının zamanı değil mi?
İnsanların her şeyden önce huzur ve güvene ihtiyacı var. Bunlar yoksa, diğer alanlarda yapılan yatırımlar hiç bir anlam ifade etmez…
…
Bayramlar, bir araya gelip kucaklaştığımız, sevgi ve muhabbetlerin arttığı manevî değerlerimiz. Dargınları barıştırıcı, insanları birbirine yaklaştırıcı bu günlerin sevincini yaşamak her inananın hakkı…
Arefe gününden başlayan telaş ve koşuşturmaların ardından, bayram sabahı aydınlanan yepyeni bir dünya ile umutlarımızı, heyecanlarımızı tazelemek istiyoruz.
Ancak, akrabaların birbirlerinin yüzünü görmeye görmeye unuttuğu günümüzde bayramlar maalesef birer ‘tatil’ fırsatı olarak değerlendirilir oldu. Bayramlar artık çoğu insan için iple çekilen ve günler öncesinden rezerveleri yapılmış bir turizm faaliyeti ne yazık ki. Ama unutulmamalı ki hiç bir tatil güneşi, içten ilişkiler kadar ısıtamaz bizi…
Çocukluğumuzdaki bayramların tadını bulamasak da yapabildiğimiz ölçüde bu manevî günlerin tadını çıkarmalı. Şimdi hayattayken sevdiklerimizle bir arada olabilmenin mutluluğunu yaşamalıyız.
Çocukluğum muydu bayramları güzelleştiren, yoksa bayramlar mı daha güzeldi eskiden…
Yeni bir şeyler almak mıydı bizi mutlu eden, yoksa yeninin kıymetini mi bilirdik biz eskiden.
Yüreğim buruk, bir yanım eksik!
Adı var, tadı yok şimdi, bu bayramların…
(İnan Durak Taş)
…
Zamanla anlıyor insan; Sevdiklerinle geçen her gün aslında Bayrammış.
…
Gerçek mutluluk insanın; aldıklarında değil, verdiklerinde gizlidir.
…
Unuttuklarını anımsa. Kaybettiysen ara. Özlediysen git bul. Kırdıysan af dile, kırıldıysan affet. Seviyorsan söyle… Çünkü; bugün bayram!
Hayırlı bayramlar dileğiyle…