1886 yılında Sivas’ın Divriği ilçesinde doğan Mehmet Nuri Demirağ, küçük yaşlarda babasını kaybedince annesi tarafından büyük zorluklar içerisinde büyütülmüştü. Ele avuca sığmaz isyankâr bir çocuktu… Gözlerinden adeta zeka fışkırıyordu. Nitekim eğitim hayatı boyunca hep başarılı olacaktı. 1903 yılında Ziraat Bankası tarafından açılan memuriyet sınavına girdi. Bu sınavda başarılı olan Nuri Demirağ, ilk önce Sivas’ın Kangal daha sonra Koçgiri ilçelerinde banka memuru olarak görev yaptı.
1910 yılında maliyeye geçen Nuri Demirağ, başarılı çalışmalarından dolayı 1918 yılında maliye müfettişliğine atandı. Görev bölgesi ağırlıklı olarak gayrimüslimlerin yaşadığı İstanbul’un Beyoğlu ve Galata ilçeleriydi… Buralarda zengin gayrimüslim tüccarlarla yaşadığı tartışmalar ve onların Türklere yönelik alaycı tavırları kendisini derinden etkiliyordu. Nitekim bu istihzâlara daha fazla dayanamayan Demirağ, maliye müfettişliği görevini bırakarak ticarete atılma kararı aldı.
İlk olarak yabancıların tekelinde olan sigara kağıdı işine girdi. İlk Türk sigara kağıt markası olan “Türk Zaferi” firmasını kurdu. Kısa sürede piyasanın önemli üreticileri arasında yer aldı. Yoğun ticari faaliyetlerine rağmen bir vatanperver olarak Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çalışmalarına katılmayı da ihmal etmiyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yurdun birçok noktasında demiryolları çalışmaları başlatılmıştı. Bu çalışmaları yapan firmaların hepsi yabancılara aitti… 1926 yılında başlanan Samsun-Sivas demiryolu işini yapan Fransız firma çalışmaları yarıda bırakıp gidince bu hat için tekrar ihale açıldı. İhaleyi kazanan Nuri Demirağ, demiryolu döşeme işinde herhangi bir tecrübesi olmamasına rağmen kısa zamanda çok daha az maliyetle Fransızların yarım bıraktığı işi bitirdi. Bu başarı sayesinde ardı ardına demiryolu yapım işleri almaya başladı. O artık Türkiye’nin ilk demiryolu müteahhit olarak anılıyordu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa kendisine Demirağ soyadını verecekti.
Nuri Demirağ dur durak bilmez bir karaktere sahipti… Sadece demiryolu müteahhitliğiyle yetinmeyip farklı alanlarda da taahhüt işleri yapmaya başladı. Karabük Demir Çelik, İzmit Selüloz, Bursa Merinos, Sivas Çimento fabrikalarıyla Eceabat Havalimanı’nın yapımlarını da kendisi üstlendi.
İleri görüşlü bir insan olan Demirağ, 1931 yılında İstanbul Boğazı’na bir köprü inşa etmek için proje hazırladı. Ama ne yazık ki dönemin idarecileri bu projeye onay vermedi.
Boğaz köprüsü projesi kabul edilmeyince büyük bir hayalkırıklığı yaşayan Nuri Demirağ, “Avrupa’dan ve Amerika’dan lisanslar alıp uçak yapmak kopyacılıktır.” diyerek yerli bir uçak fabrikası kurmak için 1936 yılında çalışmalara başladı.
Önce, İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Barbaros Hayreddin Paşa İskelesi’ne yakın bir yerde uçak fabrikası kurdu. Burada Türkiye’nin ilk uçak mühendisi Selahaddin Reşit Alan tarafından ploner ve uçakların teknik çizimleri yapılıyordu. Fakat uçakların deneme uçuşları için daha büyük bir alana ihtiyaç vardı.
Nuri Demirağ, hemen Yeşilköy’de bulunan 1559 dönümlük Elmas Paşa Çiftliği’ni satın alarak arazinin bir bölümünü uçakların deneme uçuşları için uygun bir hale getirdi. Bu arazide Gök Okulu adında bir havacılık okulu da kuran Demirağ, sadece uçak yapmakla yetinmiyor çok sayıda pilotun yetişmesine de önayak oluyordu. Ayrıca, memleketi Sivasta da bir havacılık okulu açmıştı.
1939 yılında Türkiye’nin ilk yerli paraşütünü de yapan Nuri Demirağ’ın geceli gündüzlü çalışmaları neticesinde, Türkiye’nin ilk tek motorlu uçağı olan Nu.D-36 üretildi. 1938’de ise Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. NuD-38, 1944 yılında dünya havacılık standartlarına göre “A” sınıfı yolcu uçakları arasına girmeyi başardı.
Türkiye’nin gurur olan NuD-38 yolcu uçağının ilk siparişi 1938 yılında Türk Hava Kurumu (THK) tarafından verildi. Uçakların tesliminden önce son bir uçuş testi daha yapılması gerekiyordu. Bir kartal gibi kızıl ufka yükselen NuD-38, uçuşta hiçbir problemle karşılamamasına rağmen iniş sırasında pistteki fiziki eksiklerden dolayı kaza yaptı. Bu kazada ilk uçak mühendisimiz olan Selahaddin Reşid Alan da hayatını kaybetti. Kazadan hemen sonra THK verdiği tüm siparişleri iptal etme kararı aldı. Nuri Demirağ yaşanan kazanın uçakla ilgili olmadığını pistten kaynaklandığını defaatle anlatmasına ve teknik olarak bu durumu ispat etmesine rağmen THK iptal kararından vazgeçmedi.
Başarılı müteşebbis adeta yıkılmıştı. Yılların emeği yok sayılıyor göz göre göre bir milletin kaderiyle oynanıyordu. Ama pes etmemekte kararlıydı. THK’yı hemen mahkemeye verdi. Bir taraftan dava sürecini takip ederken diğer taraftan İran, Irak ve İspanya gibi ülkelerden gelen siparişler için uçak üretimine hız kesmeden devam ediyordu.
Yıllarca süren dava, THK lehine sonuçlanınca Nuri Demirağ’ın yurtdışına da dahil olmak üzere uçak satışı yapması tamamen yasaklandı. Satış sözleşmeleri yapılmış onlarca uçak Nuri Demirağ’ın elinde kalmış ve çürümeye mahkum edilmişti. Nitekim daha sonra Nuri Demirağ’a ait olan Yeşilköy Elmas Paşa Çiftiliği ve içindeki uçak fabrikası da istimlak edilerek elinden tamamen alınmıştı.
Ne yazık ki Demirağ, kendi devletine karşı verdiği onur savaşını kaybetmişti.
***
Yıl 2023!..
Merhum Nuri Demirağ’ın hayalleri bugün tüm engellemelere ve karalamalara rağmen adım adım hayata geçiriliyor. Türkiye artık insansız hava araçları, helikopterler, savaş uçakları yapacak bir teknolojiye sahip. Birileri bu durumdan rahatsızlık duyup emperyalist ülkelerden medet umsa da bu aziz toprakların cesur evlatları gökyüzüne akınlar düzenlemeye devam ediyor.
Nuri Demirağ’ın da dediği gibi “Zafer kartalı süngünün ucundan kalktı, havalandı, tayyare kanadının üstüne kondu.”
Ruhun şad olsun Gökyüzünün Akıncı Beyi…
***
Cumhuriyetin ilk yıllarında orduya uçak alabilmek için dönemin zenginlerinden para toplanıyordu. Vehbi Koç 5.000 lira bağış yaparken Nuri Demirağ’ın kardeşi Naci Demirağ, 50.000 lira bağış yapmıştı. Bağışın büyüklüğü karşısında herkes şaşkınlık içinde kalmış abi Demirağ’ın ne kadar bağış yapacağını konuşuyordu. Nuri Demirağ beklenilenin aksine bağış yapmadı. Tüm servetini ortaya koyarak yerli bir uçak fabrikası kurdu. Kaderin cilvesine bakın ki Demirağ ailesi yerli ve milli bir uçak fabrikası kurmak için tüm servetini kaybederken o dönem 5.000 lira bağış yapan Vehbi Koç, servetine servet katarak Türkiye’nin en büyük zenginleri arasına girdi.