Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Serdar Korucu, Sabahattin Zaim Konferans Salonu’nda ‘’Anayasa Mahkemesi – Yargıtay Krizi ve Yargısal Aktivizm Tartışmaları’’ konulu bir konferans verdi.
Konferansa, Siyasal Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof.Dr. Köksal Şahin, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Bölüm Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Dilşad Türkmenoğlu Köse, akademisyenler, üniversite personeli ve öğrenciler katıldı.
Moderatörlüğünü SAÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof.Dr. Köksal Şahin’in yaptığı konferansta konuşan Anayasa Hukukçusu Dr. Öğretim Üyesi Serdar Korucu, yargısal aktivizm kavramı ve Türkiye’nin gündemindeki Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki krize neden olan Can Atalay davasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
DİJİTAL AKTİVİZMİN TARİHÇESİ
Etkili bir sunumla dijital aktivizm üzerine konuşan Dr. Korucu, ‘yargısal aktivizm’ kavramının ilk kullanımının 1947 yılında Fortune dergisinde yayınlanan bir makaleyle oluştuğunu belirtti.
‘‘Akademik bir iddiası olmayan bu makalenin yazarı Arthur M. Schlesinger, makalesinde, arzu edilen toplumsal sonuçları elde etmek için yargısal gücün kullanılabileceğine inanan yargıçları ‘yargısal aktivist’ olarak nitelemiş; bu yaklaşımı benimseyen yargıçları da ‘kendini sınırlama’ taraftarları olarak adlandırmıştır.’’
Korucu, ‘‘Anayasa yargısının anavatanı sayılan ABD’de, hukuki denetim sınırlarını aşan yargı kararlarını nitelemek üzere yargısal aktivizm kavramı kullanılmaktadır. Bu kavram ülkemizde de benimsenmiş ve son yıllarda giderek artan bir yoğunlukla kullanılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte; güncel siyaset ve hukuk tartışmalarında yaygın bir biçimde kullanılmasına rağmen yargısal aktivizmin kavramsal içeriği hakkında net bir fikir edinebilmek kolay değildir. Türk Anayasa Mahkemesi’nin siyasete müdahale niteliğindeki kararlarının aktivist bir tutumu yansıttığına dair yaygın bir kanaat söz konusudur; ancak hangi kararın, hangi gerekçelerle aktivist sayılması gerektiği konusunda tatmin edici çalışmalar yapılmamaktadır’’ dedi.
DİJİTAL AKTİVİZMİN ÇEŞİTLİ TANIMLARI
Akademik çalışmalarda yargısal aktivizmin, genellikle yargının olağan denetim sınırlarını aşması biçimde tanımlandığını ve farklı tanımları da bulunduğunu belirten Korucu, konuşmasına şöyle devam etti: ‘‘Mahkemelerin yargı organı gibi hareket etmek bakımından başarısız olmaları… Başka bir tanımda da; mahkemeden çok yasama organı gibi hareket etmeleri deniyor…
Yargısal aktivizm denince şöyle tartışmasız bir şey var; anayasada yer alan genel ve soyut kavramlı ifadeler, anayasaya uygunluk denetiminde yargı organları tarafından belli biçimlerde somutlaştırılıyor. Bu somutlaştırma faaliyeti aslında yargısal aktivizm tartışmalarının da başlangıç noktası oluyor. Örneğin; bir kamu yararı, genel sağlık, genel ahlak, kamu düzeni gibi kavramların her biri geneldir, soyuttur ve farklı siyasi tercihlerle içeriğini farklı şekillerde doldurabileceğiniz kavramlardır. Örneğin ‘Bilim ve sanat özgürlüğü genel ahlaka aykırı olamaz’ şeklinde bir anayasa kuralı var. Peki, bir dava söz konusu olduğunda sanat özgürülüğünün o dava için kullanım biçimi genel ahlaka aykırı mı değil mi? Burada mahkeme üyeleri ister istemez genel ahlaktan neyin anlaşılması gerektiği konusuna bir kavramının içerisini doldurmak zorundalar. Bu da yargısal aktivizmin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Yargısal aktivizm denildiğinde genellikle ilk akla gelen anayasa mahkemelerinin yasama işlemlerini iptal etmesi oluyor.
En yalın haliyle yargısal aktivizm, yargının olağan denetim sınırlarının aşılması durumudur.’’
CAN ATALAY DAVASINI DEĞERLENDİRDİ
Gezi Parkı davasında yargılandıktan sonra 2022’de 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve 2023 genel seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili seçilen Can Atalay ile ilgili, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 8 Kasım’da, “hak ihlali” kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması Türkiye’de yargı krizine neden oldu…
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ve dokunulmazlık konularının yeniden tartışılmasına yol açan bu olayla ilgili değerlendirmede bulunan Dr. Serdar Korucu, ‘‘Bu, şu ana kadar yüksek yargı organları arasında hiç yaşamadığımız ölçüde büyük bir kriz aslında. Ancak bu kriz sadece bu kararla ortaya çıkmış bir kriz değil. Bundan öncesinde Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven gibi pek çok isimle ilgili kararda, milletvekili seçilenlerin tutuklu yargılanmaları söz konusu olduğunda Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi hep karşı karşıya gelmiştir.
Bu son kararla ortaya çıkan kriz aslında daha önceki kararlarda su yüzüne çıkan gerginliğin adeta zirve noktası oldu’’ dedi.
AYM’DE 2010 SONRASI OLUMLU DÖNÜŞÜM
Anayasa mahkemesinin 2010 yılından sonra geçirdiği dönüşümü ve tutumunu olumlu değerlendirdiğini belirten Korucu, ‘‘Devletçi vesayet anlayışının terk edilerek hak eksenli yorum anlayışının benimsenmesini çok olumlu buluyorum. Hatta Anayasa Mahkemesinin bu konuda cesaretlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu noktada, kendisini anayasanın da üzerinde bir uluslararası mahkeme şeklinde konumlandırmasını da hatalı buluyorum.
Toplumsal ve siyasi meselelerde çok net kutuplaşma ve çok net bir tavır belirleme gibi bir hata içerisine düşüyoruz. Bu tutum, beni bir vatandaş ve bir anayasa hukukçusu olarak, ülkenin bu kadar kutuplaşmış bir siyasi atmosfer içerisinde olması rahatsız ediyor. Çok keskin bir tutum benimsemeyi doğru bulmuyorum. Her zaman soğukkanlı ve sağduyulu olmaya çalıştım’’ diye konuştu.
‘KURUMLAR ARASI İSTİŞARE ZORUNLU’
Konferansın son bölümünde bir değerlendirme yapan Korucu, ‘‘AYM ve Yargıtayın karşılıklı olarak birbirini besleyen hatalı tutumları neticesinde bu kriz ortaya çıkmıştır. Ancak bu kriz iddia edildiği anayasal düzeni sonuna geldik şeklinde kap kara bir tablo elbette değildir. Ama bu durum, kurumlar arasında bir takım istişarelerin artık zorunlu olduğunu ve bu iki kurumdan birinin bir geri adım atması gereken bir noktaya geldiğimizi de gösteriyor.
Herhangi bir mahkemenin yanında otomatik tutum almak gibi bir tutum içerisine girmek yerine her iki mahkemenin de yorumlarını temel argümanları ile bilmek, her zaman yapmaya çalıştığım gibi doğruya doğru, yanlışa yanlış demek bu mesele bakımından da çok önemli’’ ifadelerine kullandı.
GÜNDEMLE İLGİLİ SORULARI YANITLADI
Konferansını tamamlayan Anayasa Hukukçusu Dr. Serdar Korucu, ‘‘Bu vesile ile bana bu imkanı veren başta bölüm başkanımız Prof. Dr. sayın Köksal Şahin olmak üzere, bölüm başkanlığına, bölüm hocalarıma, buraya katılan tüm değerli öğrencilerime tek tek teşekkür ediyorum’’ dedi.
Korucu, verdiği konferans sonunda öğrencilerden gelen çeşitli soruları yanıtladı. Konferansın gündeme ışık tutan çok verimli bir içeriği olduğunu belirten akademisyen ve öğrenciler, Korucu’ya verdiği bilgiler için teşekkürlerini ifade etti.