Kaynarca’nın düşman işgalinden kurtuluşu

Paylaş:

3 Mayıs Kaynarca ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü nedeniyle bir yazı kaleme alan eğitimci Kemal Koçöz, “3 Mayıs, Sakarya’nın güzel ilçesi Kaynarca beldemizin dünkü o düşman işgalinden Kurtuluş Günü’dür.. (3 Mayıs 1921) Bir Bayramdır.. Bu güzel gün kutlu olsun!” dedi.

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Karasu Şubesi Kurucusu eski Başkanı emekli eğitimci Kemal Koçöz, Kaynarca’nın kurtuluşu ile ilgili yazdığı yazıda şu ifadeler yer verdi:

“3 Mayıs, Sakarya’nın güzel ilçesi Kaynarca beldemizin dünkü o düşman işgalinden Kurtuluş Günü’dür.. (3 Mayıs 1921) Bir Bayramdır.. Bu güzel gün kutlu olsun!”

Birinci Dünya Harbi bahanesiyle İngiltere’nin destek ve teşvikiyle palazlanıp Anadolu’muza göz diktiğinden İzmit’te yuvalanan saldırgan yunan güçleri, 1921 yılının Mart’ında yöredeki rum, ermeni, ecnebi çetelerinin de teşvik ve desteğiyle Adapazarı’na, Kandıra’ya, Kaynarca’ya saldırı oluşturdular, her yörede mezalimler yaptılar.. Yunan güçleri 26 Mart’ta Adapazarı’nı işgal etti.. Vaktiyle Şeyhler adında bir nahiye olarak Kandıra üzerinden (20 Mart 1920’de) Yunan güçlerinin işgaline, mezalimine maruz kalan Kaynarca, (16 Nisan1921’de) yöresel etkinliklerle kurtuluşunu sağladıysa da (30 Nisan1921’de) tekrar o yunan güçlerinin işgaline, Rum Ermeni çetelerinin mezalimlerine maruz kalmıştı..

Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) yıllarında gittiği Irak Cephesi’nde düştüğü esaretten Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918)  sonrası kurtulup köyüne döndüğü söylenen Kaynarca eşrafından Halit Molla, o yunan mezalimine karşı duruş için Kaynarca’da (kardeşleriyle birlikte) Milis gücü oluşturdu. Halt Molla’nın oluşturduğu bu yurtsever milis güçler, o işgalci yunan birlikleriyle, rum, ermeni, ecnebi çeteleriyle mücadele ederek Kaynarca’nın Kurtuluşu’nu sağladılar.. Ve ardından Adapazarı’nın düşman işgalinden kurtuluşuna yöneldiler.. Minnettarız. Halit Molla (Akın) ve milis güçlerini, bu kutsal vatanı düşman işgalinden kurtarıp bu güzel Cumhuriyet’i kurarak bizlere emanet eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü, İstiklâl Savaşı kahramanlarımızı, şanlı ecdadımızı saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz…

(Birinci Dünya Savaşı yıllarında oluşan Irak Cephesi’nde İngiliz birlikleri Kut’ül-Amare’de kuşatılır, Çanakkale’den sonra yeni bir zafer daha kazanılır.. (29 Nisan 1916) 10 ay süren bu Kut’ül-Amare Zaferi, hezimete dönüşür; yeniden toparlanan İngilizler, yöresel arap desteğiyle Kut’ül-Amare’yi geri alır ve kimi askerlerimizi esir ederler.. (Şubat 1917). Yenilen müttefikimiz Almanya yüzünden Birinci Dünya Harbi sonucunda yenik sayıldık ve oluşan Mütareke gereği kimi birliklerimiz silahları alınarak dağıtıldı.. Düşman güçlerinin etkisiyle Birlikleri dağıtılan birçok askerimiz hüzünlüydüler; yörelerine, beldelerine, köylerine boynu bükük döndüydüler.!)

Kurtuluş Günleri’miz, dünün işgalcisi o haçlı emperyalizme karşı topyekün bir karşı duruş olan,  onların istila, işgal ve mezalimlerinden kurtuluş için yapılan Millî Mücadele günlerimizdir.. Dünün işgalcisi o haçlı emperyalizm ve o emperyalizmin manda sever kimi yerli uzantılarınca çarptırılmaya ve hatta unutturulmaya çalışılan bu tarihi günlerin, Büyük Atatürk’ün öncülüğünde başlatılan o düşman işgaline ve o şer Sevr paylaşımına karşı “Türk’ün Millî Kurtuluşu”na dair Millî Mücadele ile oluşan Kurtuluş Günleri’mizin öneminin iyi idrak edilmesinin temini ve de kutlanılmasının devamlılığının sağlanımı için gençliğimize de, halkımıza da o günlerin, o Millî Mücadele’nin iyi anlatılması, kavratılması gerekmektedir..

Yakın tarihteki Türklüğün büyük bir Vatan Destanı sayılan Çanakkale Savaşı’nda (1915) o çok güçlü donanmasıyla, üstün silahlarıyla saldırıda bulunan o haçlı emperyalizmi Deniz ve Kara Savaşları’nda büyük bir hüsrana uğratarak mağlup eden şanlı ecdadımız, müttefiki olduğu Almanya’nın yenilgisi yüzünden İngiltere güdümündeki Galip Devletler grubunca oluşturulan masa başı entrikalarıyla sonlandırılan o Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonucu mağlup sayıldı.!

Ecdadımız Osmanlı’ya dayatılan ve 25 madden oluşan o şer Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) o şer işgale zemin sağlayan maddelerinin fiiliyata geçirilmesiyle  bu güzel vatan toprağımızın her bir tarafına yönelik oluşan çıkartma ve saldırılar nedeniyle Osmanlı’nın başkenti İstanbul, İzmir ve birçok il ve beldelerimizin yanı sıra, Adapazarı, Kandıra ve Kaynarca da düşman işgaline maruz kaldı..

Unutulmamalıdır ki, dünün işgalcisi o haçlı emperyalizm, dün olduğu gibi bugün ve yarılarda da yine bu güzel yurdumuza, şanlı ordumuza ve aziz ulusumuza yönelik sinsi şer entrikalar, sinsi kumpaslar peşindedirler.. Ve bu şer işlev için işbirlikçilerini, işgal yıllarındaki o işgalin ve Sevr paylaşımının kolaylığının temini için Anadolu insanımızın yanılmasına ve kandırılmasına yönelik oluşturttukları o “Heyet-i Nasiha” heyeti benzerlerini bugün ve yarınlarda da devreye katarak dünün o şer Sevr paylaşımı senaryolarını gerçekleştirmeye yönelme istekleri ve sinsi şer çabaları süredurmaktadır..

“Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” anlayışıyla toplantılar, Kongreler yapıp Millî Mücadele’mizi başlatan ve hatta “Millî egemenlik uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun.” diyerek  “İstiklâl”in, “Vatan”ın ve “Hürriyet”in önemini belirten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.” demekteydi.. Bu nedenlerledir ki, bu Kurtuluş Günü’müzün önemini, bu Kurtuluş Günleri’mizin tarihi değerini genç nesillerimize doğru anlatalım, onlara iyi öğretelim ki, Gençliğimiz; Bayrak, Vatan ve Bağımsızlık kavramlarının ulviyetini dillendiren güzel Millî Bayram’larımızla, bu Millî Kurtuluş Günü etkinlikleriyle ve hatta bu Millî Gün etkinliklerine dair ilgili yazıların, broşürlerin, afişlerin, konuşmaların ve gösterilerin coşkularıyla da etkilenip bilinçlenerek bu görev ve sorumluluklarını daha iyi kavrayabilsinler..

Gençliğimiz, Halkımız; dünün işgalcilerine hizmeti görev edindirilen misyonerlerin, manda severlerin, “dindar- kindar gençlik!” söylemlerinin ardına gizlenen bazı yerli işbirlikçilerinin; Türklük, Atatürk ve Atatürkçülük ve de Atatürk Cumhuriyeti karşıtlarının, hilafet ve saltanat özlemcilerinin, İngiliz patentli “Heyet-i Nasiha!”larının ve uzantılarının, takkiyecilerin o şer Sevr paylaşımı içerikli sinsi güzel söylemlerine aldanmasınlar..

Dünkü o yokluklara, bin bir zorluklara rağmen Millî Mücadele ile başlatılan İstiklâl Savaşı’yla İnönü’den, Sakarya’dan, Dumlupınar’dan ve yurdun her bir sathından söküp denize attığımız o emperyalist haçlı düşmanlar, yine işbirlikçileriyle, ellerinden geldiğince yine bir kısmımızı yanıltmaya, aldatmaya, satın almaya yönelerek bu güzel toprakları elde etme oyunu peşinde koşuştukları unutulmamalıdır.. Bu nedenlerledir ki, özelleştirme efsununun aldatmacalarına kanmayalım, özelleştirme adı altında, yabancıya, sanayinin bulunduğu, tarımın yapıldığı Vatan toprağını satmayalım.. (Ki, Büyük Atatürk, ta 1925’li yıllarda, o yabancıların Osmanlı’dan aldıkları birçok önemli kuruluşların satın alınmasını sağlayarak millîleştirmişken, stratejik önem arz eden birçok millî  yatırımlarımızı şimdilerde de hâlâ  o yabancılara satma anlayışı varsa bu anlayış bir gaflet, bir dalalet değil de nedir?!)  Ege’deki, Akdeniz’deki Ada’larımızı; kıyılarımızı, limanlarımızı; kara ve denizlerimizdeki kaynaklarımızı yabancıya kaptırmayalım.!

Dünün işgalcisi ve Sevr paylaşımı özlemcisi o haçlı emperyalizmin şer kumpaslarına, sinsi oyunlarına aldanmamak için, dünkü o düşman işgalinden kurtuluşumuzun ve ulusal bağımsızlığımıza yönelik ulusal kuruluşumuzun öncüsü olan büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sini ve yol yordam gösterici o nice öğütlerini doğru anlayalım ve de dosdoğru uygulayalım.. Şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel Vatanımızın bağımsızlığının ebediliği için o işgalci düşmanlara karşı millî mücadele veren, bu güzel Vatan için kanını döken, canını veren şanlı şehitlerimizin,  kahraman gazilerimizin kutsal emaneti olan bu güzel Vatan toprağımıza, Ay yıldızlı al bayrağımıza, ulusal benliğimize, Türklüğümüze ve millî birliğimizin temeli güzel Türkçe’mize, ulusallığımıza ve ulusal yatırımlarımıza, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, millî geleneklerimize ve ulusal kültürümüze, Ordumuza, Millî Temel Eğitimi’mize, Andımız’a, ulusal yatırımlarımıza, millî üretimimize onurluca doğru sahip çıkalım.. IMF girdabından, AB serabından, AP aldatmacasından, emperyalizmin BOP tuzağından, o haçlıların DAD efsunundan, Orta Doğu bataklığından ve Arap çöllerinin bedevi yangınlarından uzak duralım..

“Çözüm!” diye diye, aksaklıkların, yanlışlıkların, yokluğun ve yoksulluğun ve cehaletin yok edilmesi, sağlık ve barıma ihtiyaçlarının karşılanması, mutlu-huzurlu, gönenç içinde yaşayabilmenin önündeki engellerin giderilmesi yerine “bütünsellikten- millî dayanışmadan çözülmeye yöneliş amaçlanıyorsa bu durum büyük bir gaflet ve dalalettir.! Ki, o haçlı emperyalizmin arzuladığı “çözüm”, sorunlarımızın iyileştirilmesine çözümün bulunması değil, millî birlikteliğimizin çözülmesine yöneliktir.!

“Değişim!-Dönüşüm!” diye diye 23 Nisan (1920-Meclis) ve 29 Ekim (1923-Cumhuriyet) ile elde edilen ulusal kazanımların ve ulusal bağımsızlığımızın millî anlayışını, ilmin ışığındaki ulusal bilinçlenmeyi değiştirip köreltmeye yani eskiye dönme gafletine yönelme arzusu varsa böyle bir gaflete ve hatta dalalete düşüş özlemi niyedir?!  Ki, dünün işgalcisi o haçlı emperyalizm, dün olduğu gibi, bugün ve yarınlarda da Türk ulusunun çağdaş uygarlığa ulaşmasını, aydınlığa kavuşmasını değil de, karanlığa, cehalete, sefalete ve esarete yönelmesini istemektedir.!

Cumhuriyet Gençliği, “Andımız”da, “Gençliğe Hitabe”de belirtildiği gibi görev ve sorumluluk anlayışının pekiştirilmesinin millî görev addedilmesi gerekirken, “kindar-dindar!” gençlik söylemleri ve hatta dünkü o düşman işgalinden Kurtuluşumuzun Öncüsü ve Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vatanseverliğini ve bu güzel vatana hizmetlerini unutturma çabaları neyin nesidir?!

Yarının güzel, mutlu, aydınlık günlerinin temini için dünün yanlışlarından ve yanılgılarından iyi dersler çıkarmalıyız.. Yurdumuzun işgali, ulusumuzun esareti nasıl benimsenebilir! Kaynarca’nın düşman işgalinden kurtuluşu günü olan 3 Mayıs’a da kolay gelinmedi.. Dünün o nice acılarından, kahır gözyaşlarından, düşmanın o mezaliminden kurtuluş kolay olmadı; niceleri sakatlandı, niceleri ise canlarını verdi.. Bu nedenledir ki, o rum, ermeni çetelerinin ve o yerli işbirlikçilerinin mezaliminden, o düşman yunan güçlerinin zulmünden kurtuluştur  3 Mayıs (1921)..

Ki, bu anlatılanlar sadece belli bir yörenin değil, yurdumuzun tüm yöresinin düşman mezaliminin yaşandığı dünkü işgalden kurtuluşu günlerinin ehemmiyetinin bilinmesine, ecdadımızdan yadigar bu güzel Ülkemizin düşman işgalinden kurtuluşunun ve  ulusal bağımsızlığa yönelişin ve ulusal bağımsızlığımızın elde edilişine dair ulviyeti dillendiren Ulusal Bayramlarımızın da önemliliğinin dosdoğru kavranmasına yöneliktir.. Çünkü, bir vücudun bir noktasındaki bir acı, vücudun bütününü nasıl rahatsız ederse, Vatanın bir noktasındaki bir acı da bütün Vatan’ı öyle etkiler..

Çeşitli entrikalarla Birinci Dünya Savaşı’na (1914-1918) dahil olması sağlanan Cihan İmparatorluğu Osmanlı, Çanakkale’de, Türk’ün Vatan sevdasının destanının yazıldığı Çanakkale Savaşı’nda (Çanakkale Deniz Savaşı 18 Mart 1915 ve Çanakkale Kara Savaşı 25 Nisan 1915) 250 bini aşkın gencini, ferdini şehit vererek muazzam bir vatan savunması yapmasına rağmen, o güçlü donanmaya, o üstün silahlara  sahip bulunan o haçlı emperyalizmin ummadığı bir yenilgiye maruz bırakıp büyük bir hüsrana uğratmamıza rağmen müttefiki olunan Almanya’nın yenilmesi yüzünden yenik sayılarak biz de büyük bir  hüsrana uğradık.. Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) denilen o şer dayatma antlaşması bahanesiyle Cihan İmparatorluğu Osmanlı’ya bu savaşın mağlubiyetliği kabullendirildi..

Mütareke’den 2 hafta sonra ise, İngiliz savaş gemileri öncülüğündeki Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan yüzü aşkın o İtilaf savaş zırhlıları, 1915 yılında onca güçlü donanmalarıyla, üstün toplarıyla tüfekleriyle geçemedikleri Çanakkale’yi 1918 yılında imzalanan o Mütareke bahanesiyle ellerini kollarını sallarcasına engelsiz geçip 13 Kasım’da (1918) kiliselerin çan seslerinin eşliğinde İstanbul önlerine dizildiydiler ve hatta karaya kuvvet çıkardıydılar.. Mustafa Kemal, Suriye’deki 7’nci Ordu birliği (7Kasım1918’de)  lağvedildiğinden çağrıldığı İstanbul’a  geçmek için o sabahı Harem’e gelmiş bulunup ve köhne bir motorla bu düşman savaş gemilerinin arasından karşıya (Sirkeci’ye) geçerken “Geldikleri gibi giderler!” dediği bu İngiliz müttefiki düşman savaş gemilerinin manevi baskısına da maruz kalındı.. Kıyıya paralel duran bazı gemilerin top namluları kıyıya, haliyle Saray’a çevrilikti..

İngiliz donanmasının İstanbul önlerine demir atmasıyla birlikte İzmir’de, Anadolu’nun bazı yerlerinde, Karadeniz’de Samsun yöresinde rum baskıları, güney illerimizden Musul ve Antep yöresinde İngilizlerin teşvikiyle azan Ermenilerin bu yörelerde de mezalimleri baş göstermeye başladı..  15 Mayıs’ta (1919) Yunan ordusunun İzmir’e çıkarma yapmasıyla birlikte güney illerimizde de, Urfa, Maraş yöresinde de rum-ermeni ve yandaşlarının mezalimi hepten arttıydı..

“Vatan menfaatten üstündür.”, “Vatan sevgisi, “Vatan”a hizmetle ölçülür.” öğütlerinde bulunan Mustafa Kemal,16 Mayıs 1919’da Samsun yolculuğuna çıkmadan bir gün öncesi güzel İzmir, 15 Mayıs’ta Yunan işgaline maruz kaldıydı.. Mütareke bahanesiyle maruz kalınan o düşman işgalinden kurtuluş için gerekli olunan millî mücadelenin oluşumu ve de zafere ulaşım için Anafartalar kahramanı büyük önder Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştı.. İngiliz devriyelerinin gezindiği Samsun güvenli olmadığından karargahını Havza’ya taşıyıp çalışmalarına başladı.. Havza’da, yurt genelinde işgale karşı mitingler yapılmasını önerdi, kendisi de (30 Hayıs’ta) Havza’da işgale karşı bir miting yaptı.. Oradan Amasya’ya geçerek (12 Haziran 1919) burada yapılan görüşmeler sonucu (8 maddeden oluşan)  Amasya Genelgesi’ni oluşturdu. (22 Mayıs 1919)  Amasya Genelgesi’yle içinde bulunulan düşman işgalinden kurtuluş için gerekli olunan Millî Mücadele’nin temini ateşleyen şu temel kararlar alındıydı; “Vatan’ın bütünlüğü ve milletin istiklâli tehlikededir.”, “Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”, “Bu amaçla bütün illerden, milletin güvenini kazanmış üçer delegenin hemen yola çıkarılması gerekmektedir.” demekteydi..

Milletin azim ve kararının temini için Anadolu içlerine gitmeyi, orada halkla bütünleşmeyi planlayan Mustafa Kemal, Amasya’dan Erzurum’a geçti. Burada yaptığı görüşme ve toplantılar sonucu (23 Temmuz 1919’da) Erzurum Kongresi oluşturuldu. (7 Maddeden oluşan) Erzurum Kongresi’nin temel hükümleri şöyleydi; “Millî sınırlar içinde Vatan bir bütündür, bölünemez.”, “Milletin iradesini egemen kılmak esastır.”, “Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Devleti’nin dağılması halinde, millet birlikte savunma yapacak ve direnecektir.”, “Hıristiyan azınlıklara, siyasi ve sosyal egemenlik ya da dengemizi bozucu ayrıcalıklar verilemez.”, “Manda ve himaye kabul olunamaz.”..

Erzurum Kongresi’nde (23 Temmuz 1919) alınan temel kararlar Sivas Kongresi’nde de (4 Eylül 1919) aynen kabul edilerek Ankara’daki millî oluşumun teminine gayret edildi ve Ankara’da, 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi (TBMM) kuruldu..

30 Ekim (1918) Mütareke dayatmaları bahanesiyle 13 Kasım’da (1918) İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul’a gelişini sağlayan İngilizlerin karaya çıkarttıkları askerlerince İstanbul’un fiilen işgaline başlanılmasından (16 Mart 1920) sonra da cesaret kazanan yöredeki bazı Rumlar da,  kimi Ermeniler de  bulundukları yöre halkına baskı kurmaya başladıydılar..

Mondros Mütarekesi ile oluşan o işgal dayatmaları yetmiyormuş gibi, yeni bir Antlaşma için Fransa’ya giden, Osmanlı’yı temsil eden bir heyet ile galip devletler heyetinin Paris’in Sevr mahallesinde imzalanan, Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın topraklarının İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan tarafından paylaşımını amaçlayan (433 maddeden ve ara bölümlerle 130 sayfadan oluşan) Sevr Antlaşması o emperyalist haçlı galip devletlerin iştahını pek kabartmıştı.. (10 Ağustos 1920), (Türk milletince hiçbir zaman kabul edilmedi ve o şer Sevr antlaşması Lozan ile ve 29 Ekim ile birlikte resmen reddedildi, tarihin çöplüğüne atıldı..)

Savaşın galibi İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya), Sevr Antlaşması’nı (10 Ağustos 1920) imzalatmalarının ardından dayattıkları o Sevr paylaşımının temini için yunan askerlerinin Anadolu’nun içlerine ilerlemesinin, yeni oluşturulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin etkisizleştirilmesinin teşvikçisiydiler.. Şeyhülislam Dürrizade’nin, “Anadolu’daki Ulusalcı liderin ve Kuvayı Milliyecilerin öldürülmesi dinen caiz olduğunu ve onlara karşı savaşırken ölenlerin şehit, kalanlarının gazi olacağı!”na dair bu fetvası hayli ilginçtir.. Böyle bir fetva ancak emperyalizme, esarete hizmettir.! Ki, İstanbul Hükümeti, Kuvayı Millîye’ye katılımları engellemek için Kuvayi İnzibatiye (Hilafet Ordusu) teşkilatını kurdu (18 Nisan 1920)..  Buna karşılık, Ankara’da da, İtilaf Devletleri’nin teşvikiyle, İstanbul Hükümeti’nin fetva ve fermanlarıyla Anadolu’da baş gösteren ayaklanmaların, isyanların tez önlenilmesi için Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı. (29 Nisan 1920)

İzmir’in işgalinden sonra Manisa üzerinden Balıkesir, Bursa ve İznik’i işgal eden yunan ordusu Afyon-Kütahya-Eskişehir üçgenini de denetimi altına almak peşindeydi.. İstanbul Hükümeti, Kuvayı Millîye’ye karşı tertipler düzenleterek bazı ayaklanmalar başlattıydı .(Anzavur Ahmet Ayaklanmaları (1919/1920) ve Bolu-Düzce-Hendek-Adapazarı Ayaklanmaları(1920) oluştu.. Mustafa Kemal yanlılarına mezalim uygulayan ve Ankara’yı yıldırmaya yönelik olan bu ayaklanmalar Kuvayı Millîye güçleriyle bastırıldı.) İstanbul’dan uzak yörelerde de isyanlar oluştu.. (Erzurum yöresinde Şeyh Eşref Ayaklanması(1919), Afyon’da Çopur Musa Ayaklanması, Samsun ve yöresinde Pontus faaliyetleri(1919), Yozgat-Çapanoğlu İsyanı(1920), Konya’da Delibaş Mehmet İsyanı(1920), Nazili’de Demirci Mehmet Efe Ayaklanması (1920), Erzincan ve yöresinde Koçgiri İsyanı, Nusaybin yöresinde Ali Batı İsyanı..)

Meclis Ordusu (Düzenli Ordu), (Kuvay-ı İnzibatiye’nin saldırılarına karşı yararlılıklar göstermesine rağmen Düzenli Ordu oluşumuna karşı çıkan) Çerkez Ethem’in başlattığı ayaklanmaları bastırmakla da meşguldü (Ocak 1921).. Bu durumu da fırsat bilerek Anadolu içlerine ilerlemeye yönelen yunan ordusuna İnönü’de engel olundu.. (Birinci İnönü Zaferi 10 Ocak 1921). Yunan ordusu tez toparlanıp Tür askerini tamamen imha etmek için tekrar saldırıya yöneldi.. Yunan ordusunun ilk günlerde etkili taarruzlar yapması durumu Meclis’i de kara kara düşündürmeye başlatmıştı.. İsmet Paşa’nın etkili komutası ve askerimizin kahramanlıklarıyla yunan ordusu ikinci kez İnönü’de yenilgiye uğratıldı ve İkinci İnönü Zaferi (31 Mart 1921) kazanıldı. İsmet Paşa, 1 Nisan 1921’de TBMM Başkanı Mustafa Kemal’e İkinci İnönü Zaferi’nden bahseden telgraf çeker. Mustafa Kemal Paşa, cevaben; “.. Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz. İstila altındaki topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor..” diye yazmıştı.

Büyük gücünü Anadolu’nun iç cephesinin düşürülmesine ayırdığı sanılan yunan askerlerinin bir kısmı da Bursa-İznik-İzmit-Kandıra-Adapazarı-Kaynarca güzergahlarındaydı..

Yöredeki Rumlar, Ermeniler, yunan askerlerinin işgale yönelmesiyle birlikte onlardan cesaret aldılar, maskelerinden, bürünmüş oldukları koyun postlarından arındılar.. İzmir yöresindeki Rumların masumiyetten arınıp saldırganlığa yönelişlerinde görüldüğü gibi, uzun yıllar komşuluk yaptıkları yörelerindeki Türk halkına kötülük etmeye yöneldiler; mezalimleriyle baskı kurmaya, sindirmeye çalıştılar; kadınlara, kızlara, çocuklara yaşlılara eziyet etmeye, öldürmeye başladılar.. Bu nedenle yöredeki müslüman Türk halkımız, düşmanın bu mezaliminden muzdaripti.. Bu kötü durum İngiliz komiserliklerine şikayet edildiyse de yeteri ilgi ve tedbir oluşmayınca, yunan askerlerince, Rumlarca, Ermenilerce ve kimi yerli işbirlikçilerce oluşturulan nice saldırının, karşılaşılan onca vahşetin giderilmesinin temini için yöresel dayanışmalar oluşturulmaya çalışıldı; yöresel milis güçleriyle o düşmanın mezalimine karşı yöresel savunmalar, karşı koymalar başlandı..

Kaynarca yöresi de, işgale maruz kalan diğer yerleşim yerleri gibi yunan askerlerinin işgaliyle birlikte o yöredeki kimi rum ve ermenilerin mezalimine de maruz kaldıydı.. Kaynarca, Halit Molla gibi yurtseverlerin öncülüğündeki milis güçlerinin gayretleriyle  3 Mayıs 1921’de düşman işgalinden, yunan askerlerinin saldırılarından, o rum ve ermeni çetelerinin mezaliminden kurtulduydu..

Şu hususun da çok iyi binmesi ve dosdoğru uygulanması gerekir ki; “Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!” öğüdünde bulunan büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, işgalden kurtuluşa ve uygarlaşmaya yönelik oluşturduğu-kurduğu siyasi oluşumu;  “Her koşulda Türklüğün ve Türk yurdunun, Türkiye Cumhuriyeti’nin tereddütsüz daima belirlediği İlkeler ve Yenilikler-Devrimler ışığında dürüstçe savunulmasını, dünün işgalcisi o haçlı emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine, gericiliğe ve Sevr bölücülüğüne karşı durulmasının teminini sağlasın ve yapılanları  “Türk Devrimi ve İlkeleri” ışığında iyi takip edilsin diye kurduydu..

Kaynarca’nın Düşman İşgalinden Kurtuluşu’nda da emeği geçen İstiklâl Savaşı Gazisi Aziziyeli Gazi Hüseyin ACAR (annemin babası) dedem de İpsiz Recep ile birlikte Kaynarca-Kefken-Kandıra güzergahında bulunan o işgalci düşmanlara ve de o saldırgan yunan birliklerine ve yandaşlığını yapan o yerli işbirlikçi rum, ermeni, ecnebi çetelerine karşı yapılan milis mücadelesinde de bulundu.. Kaynarca’nın kurtuluşu için Halit Molla’nın milis gücüne destek sağladı..

Bu güzel Kurtuluş Günleri iyi anlaşılmalıdır. Ulusal önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde coşup şahlanan millî mücadelemizin şanlı şehitlerini ve ebediyete intikal etmiş olan kahraman gazilerimizi saygıyla, rahmetle, minnetle, şükranla anmalıyız ve o şehit ve gazilerimizin bizlere kutsal emanetleri olan bu güzel vatan toprağına onurluca sahip çıkmalıyız.. Aydınlık yarınlar için, işgalden kurtuluşumuzun ve millî kuruluşumuzun öncüsü büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öğütlerini iyi anlayalım ve de dosdoğru uygulayalım..

Yarının aydınlık günlerinin sağlanması için, Şehit ve Gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel Vatan toprağında yeşeren güzel Türkiye’mizin sağlam temellerinin ebediliğinin temini için dünün yanılgılarından, o gaflet ve o nice acılarından doğru dersler çıkaralım.. Kurtuluş Günlerimizden, Millî Bayramlarımızdan daima gurur duyalım.. Ecdadımızı, kahramanlarımızı saygıyla, minnetle analım. Bu güzel günü coşkuyla kutlayalım.”

KEMAL KOÇÖZ (E.Eğitimci)
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği)
Karasu Şubesi Kurcu eski Başkanı