Pandemi sürecinde toplumumuzun yaşadığı sıkıntılar, aile ilişkileri, intihar sebepleri, kadın cinayetleri ve bu sıkıntılı sürecin en az hasarla atlatması için neler yapılabileceği üzerine Psikoterapist Zeynep İrem Tanış ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Seda Peker: Zeynep İrem Tanış’ı tanıyabilir miyiz?
Zeynep İrem Tanış: Sakarya’da doğdum. Atatürk İlköğretim Okulu ve devamında Nuri Bayar Ortaokulu’nu bitirdim. Liseyi Sakarya Anadolu Lisesi’nde okudum. Mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazandım. İnsan ilişkilerimin kuvvetli olması ve insanlarla konuşmayı, iletişime geçmeyi küçüklüğümden beri seviyor olmam bu bölümü seçmeme sebep oldu. İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra ara vermeden Haliç Üniversitesi’nde Uygulamalı Psikoloji alanında Yüksek Lisans yaptım 2 yıl süren mastır eğitimimde bağlanma ve öfke ifade tarzları arasındaki ilişkiyi inceledim. Maalesef ki ülkemizde öfke ifade etmede büyük sıkıntılar var.
S.P- Yüksek Lisans’da incelediğiniz bağlanma ve öfke ifade tarzları konusunda nasıl bir sonuca vardınız?
İ.T- Güvenli bağlananlar öfkelerini daha akli yollarla ve fiziksel ve sözlü yollarla ifadeleri tercih ediyorlar. Bu kişiler anne-baba ilişkileri iyi olan, güvenli bir bağlanma yaşayan bireylerdir. Öfkelerini ifade ederken de daha gelişmiş yöntemler kullanıyorlar. Bizler daha bebekken anne ve babalarımıza bağlanma biçimleri geliştiriyoruz. Bu bağlanmalarda güvenli ve güvensiz olarak ikiye ayrılıyor. Bunu şu şekilde düşünebiliriz; bazı çocuklar annelerine çok düşkündür ve ayrılmak istemezler ayrıldıklarında ise kaygılanır anksiyeteye kapılırlar. Kimi çocuklar ise anneleriyle hiç ilgilenmez ve çok duyarsızdır. Eğer çocuk, kaygılı bir bağlanmayla ilişkiler kurarsa ileride yaşayacağı her ilişkide, her koşulda da bağlama şekli böyle olacak ve bu bağlanma biçimi üzerinden ilişkiler yürütülecektir.
S.P Mastır programınız bittikten sonra çalışma hayatına mı atıldınız?
İ.T- Mastır programımı bitirdikten sonra Sakarya’ya döndüm. Sakarya’da Kanser Derneği’nde gönüllü olarak çalıştım. Ayşe Sadi Ünal Rehabilitasyon Merkezi’nde psikolog olarak görev yapıyorum aynı zamanda kendi ofisimde danışan kabul ediyorum. Bizim mesleğimizde terapi yapmak için mastır ya da psikoloji okumak yeterli değil, bu eğitimlerin yanı sıra birçok farklı eğitim de almanız gerekiyor. 4 yıllık Bütüncül Psikoterapi eğitimini tamamladım. Burada çiftlerle, yetişkinlerle, çocuklarla, tüm çalışabileceğim alanlar hususunda birçok kuram ve kuramcılarla ilgili üniversite eğitimine eşdeğer bir eğitim gördüm. Sonrasında Sakarya’da görev yapmaya başladım.
S.P- Pandemi sürecinde insanlar yalnızlaştı mı?
İ.T- İnsanlar birbirleriyle daha fazla konuşup iletişim kurabilecekleri ortamlarda bulunup dertlerini anlatabilseler çok daha iyi ilişkiler kurup daha mutlu insanlar olacaklar çünkü Pandemi süreci öncesinde kadınların; günleri, toplantıları oluyordu. Erkeklerin de belirli toplantıları ve buluşmaları, aktiviteleri vardı. İnsanlar içlerindeki sıkıntıları ve dertlerini dışa vurabiliyor ve bu şekilde rahatlayabiliyorlardı. Pandemi sürecinde bu ilişkilerin kısıtlanmasıyla insanlar sıkıntıya düştü. İnsanlar, sosyal medyadan iletişime geçtiklerini düşünüyorlar ancak tam tersine daha da yalnızlaşıyorlar çünkü sosyal medyada gerçekleri paylaşmıyoruz. Herkes kendini en iyi haliyle gösteriyor, sürekli geziyoruz, çok güzeliz, güzel yemekler yiyoruz, en güzel yerlere gidiyoruz. İnsanlar birbirlerini bu şekilde görünce de birbirlerinin yaşantılarını haset ediyorlar. Toplumumuz başkalarının çok kusursuz hayatlar yaşadıklarını düşünüp kendi hayatlarını beğenmiyor, mutsuzluğa kapılıyorlar. Bu, şu anda dünyanın problemi sadece şehrimiz ya da ülkemiz için söylemiyorum. Çocuklar çok erken yaşta telefon ve ekran bağımlılığı yaşıyorlar. Günümüzde sosyallik algısı da değişmeye başlıyor, sosyal medyada binlerce arkadaşımızın takipçimizin olması, bizim çok sosyal biri olduğumuz anlamına geliyor. Aksine bu kadar çok arkadaşımızın olması, bizim sosyal medya ile çok fazla ilgilendiğimiz ve gerçek hayata dahil olamadığımız anlamına geliyor.
S.P- Günümüzde teknolojik gelişmelerle birlikte gençlerin bilgiye kolay ulaşılabilir olması ve her şeyin bu denli ortada yaşanması gençlerde bir doyumsuzluk ve tatminsizlik oluşturuyor diyebilir miyiz?
İ.T- Bilgiye çok çabuk ulaşabiliyoruz ancak internette çok fazla bilgi kirliliği de var. Neyi okuyacağız, neye güveneceğiz? Bu büyük bir sıkıntı, bu yüzden ailelerin sosyal medya ve internetle ilgili platformlarda bir sınırlandırma getirmeleri gereklidir. Hem saatle hem de içeriklerle ilgili kısıtlamalar yapılmalı. Bunun dışında bilgiye ulaşmanın kolaylığı bizleri daha tembel hale getiriyor. Önceden bir kitabın içerisinde bir şeyi sayfaları karıştırarak ararken günümüzde içerikten tek tuşla istediğimiz her şeyi bulabiliyoruz. Bu şekilde aslında çok daha rafine bilgiye ulaşılabildiğini düşünüyorum. Bilginin doğası olan, yeni şeylere açık olmak, yeni şeyler öğrenmek, bilginin kolay ulaşılabilir oluşu sebebiyle bilgiyi ararken yeni nesneler keşfetme şansımızı ortadan kaldırıyor. Bunun önüne geçebilmek için belirli saat sınırlandırmalara getirebiliriz. Çalışma ortamlarımızı buna göre düzenleyebilir, motivasyonumuzu düşürecek, odağımızı kaydırılacak her şeyi ortadan kaldırabiliriz.
S.P- Pandemi sürecinde boşanmaların ve aile içi huzursuzlukların arttığını görüyoruz. Sizce bunun sebebi nedir? Bu sıkıntılı süreci en iyi şekilde yönetmek için eşlerin, ailelerin neler yapması gerekir?
İ.T- Pandemi sürecinde çocuklar okula gitmeyi, bazı sektör çalışanları işe gitmeyi bıraktı. Ev hanımlarının hayatları değişmemiş gibi gözükse de ev hanımlarının evde tek başına geçirdikleri zamanda değişiklikler oldu. Öğrenciler, öğrenci rollerinden çalışanlar, çalışan rollerinden oldu ve tüm toplumun düzeni bir anda alt üst oldu. İşe gitmeyen eşler, erkekler işe gitmediği süreçlerde de evde aynı hizmeti görmeye çalışınca kadının iş yükümlülüğü daha fazla arttı. Eşler işe gitmeyince gelecek kaygısı ve geçim sıkıntısını düşünmeye başlıyor. Acaba maaşımı alabilecek miyim? Faturalarımı ödeyebilecek miyim? Kiramı verebilecek miyim? Bu sıkıntılar kaygıya dönüşüyor ve sinir ve öfke ile ortaya çıkıyor ve genelde toplumumuzdaki erkekler bunları eşleriyle ve bir başkalarıyla paylaşmaktan çekiniyor. Bunu bir güçsüzlük olarak kabul ediyor. Toplumumuzda bir de insanların, sürekli iş yaparak kendilerini unutmaları, geri plana atmaları psikolojik olarak yaşanılan sıkıntıların sebeplerinden gösterilebilir. Bu sıkıntılar; üzerine konuşarak, ailemizden yardım isteyerek atlatılabilir. Sosyal yardımlaşma ile birlikte devletin sağladığı imkanlar sayesinde bu sıkıntılar gündeme gelmeye başladı. Pandemi sürecinde yaşanan boşanmalar ve aile içi sıkıntılar, rollerimizi kaybetmemiz ve maddi sıkıntıların yaşattığı gerilimlerden kaynaklanıyor. Bu tür sıkıntılar çeken insanlara, grup seanslarıyla yalnız olmadıklarını, ortak problemlerle boğuştukları anlatılabilir. Sosyal yardımlaşmalarla insanların, kendilerini ifade edebilmeleri ile sıkıntılarını ve dertlerini paylaşarak birbirlerini ezmeden, eleştirmeden, küçümsemeden paylaşmaları ve bu tür ortamların oluşturulması fayda sağlayacaktır.
S.P- İnsanların bu süreçte daha fazla içlerine dönme fırsatı buldukları ve ekonomik sıkıntılarında beraberinde intihara teşebbüs ettiklerini söyleyebilir miyiz?
İ.T- İntihar artışlarına bakacak olursak yine buna sebep olarak da maddi sıkıntıları gösterebiliriz. Pandemiden dolayı maddi sıkıntıların düzelme umutların azalması da etkendir. Günümüzde ihtiyaçlarımız çok fazla arttı. Bundan seneler öncesinde bu kadar fazla ihtiyaç kalemi yoktu. İnternet, doğalgaz, yakıt masrafı, vergiler ve bunlarda yaşanan artışlar yaşam zorluğunu da beraberinde getirdi. Bunların üzerine bir de ailemiz, çocuklarımız bizden bir şeyler istediğinde yerine getiremediğimiz zamanlarda sıkıntılar oluşuyor. İnsanlar, özellikle de erkekler bunların üzerinden gelemiyor. Kadınların içlerini daha kolay dökebilmesi, dertlerini dile getirebilmesi intihar oranını, kadınlar üzerinde epey azaltmakta. Kadınlar küçük yaşlardan itibaren toplumda kendilerini kabul ettirme çabaları sayesinde daha güçlü hale geliyorlar. İntihar eşiğine gelen insanlar normal bir psikolojide olmuyorlar. İntiharın en büyük duygusal ifadesi, umutsuzluktur. Kişilerin geleceğe dair umudu olmaması, bir şeylerin düzelebileceği inancını yitirmeleri intiharın en büyük sebeplerindendir.
S.P- Pandemi sürecinde neler yaparsak dışarı çıkma ihtiyacımız azalır evdeki huzur ortamını koruyabiliriz bu süreçte hem kendimizi geliştirip hem de bu süreci en verimli şekilde nasıl atlatabiliriz?
İ.T- Evde geçirdiğimiz süre zarfında fiziksel anlamda ciddi şekilde durağanlaştık. Mutlaka evde bir şekilde spor yapılmasını öneriyorum. Belirli bir vücut enerjinizi harcayıp açığa çıkarmadığımızda bu, bizi gerçekten sıkıntıya sokuyor. Bu sıkıntıları ruhsal olarak da hissedilebiliyoruz. Bu da depresif semptomların ardı ardına gelmesiyle açığa çıkıyor. Sürekli yatay bir pozisyonda durup bedenimizi kullanmadığımızda daha yorgun ve bitkin hissetmeye başlıyoruz. Gençlerin ve yetişkinlerin bu süreçte belirli bir düzen oluşturmalarında fayda var. İşe gitmeseler dahi belirli bir düzen ve rutin halinde yaşamaları, uyku saatlerini düzenli olmaları gerekir. Kaslarımızı çalıştırdığımızda vücudumuzda serotonin hormonu salgılanıyor. Bu da bizim, daha mutlu olmamıza vesile oluyor. Bu süreçte insanlar mutlaka bir uğraş bulmalı, resim yapmalı, dans etmeli, spor yapmalı.
S.P- Kadın cinayetlerinin giderek arttığı şu günlerde bu cinayetlerin sebebi, erkeklerin isteklerinin karşılıksız kalışı ve kadınlar üzerinde baskı oluşturma isteği midir?
İ.T- Toplum olarak erkek çocuklarımızı biraz narsist olmaya eğilimli şekilde yetiştiriyoruz. Erkek çocuklarını erkek oldukları için değerli görüyoruz bu yüzden de yetiştirdiğimiz erkek çocukları, empatiden yoksun, karşı tarafı düşünmeyen bireyler oluyor. Ebeveynler en güzel yemeklerini erkek çocuklarına veriyor, sürekli üzerlerine titriyorlar ve çocuklar da kendilerini çok rahat teşhir edebiliyor, istediklerini alabileceklerini sanıyorlar. Bu şekilde yetişmiş çocuklar; annelerini, öğretmenlerini çok kolay manipüle edebileceklerini düşünüyorlar. Bu kişiler yetişkin olduktan sonra da sonra bu tarz şeyleri yaptığında onları yetiştiren insanlar artık bu bireylerle yaşamak istemiyorlar. Bu seferde ne oluyor, kadın ondan ayrılmak istediğinde “Sen benden nasıl ayrılırsın?” diyorlar. Empatiden yoksun bireyler olmaları bu düşünceleri ortaya çıkarıyor. Bu bireylerin, bu şekilde yetiştirilmesi tamamen toplumumuzun suçu. Anneler, babalarının, kocalarının zulmünden kendini koruyabilecek bir adam yetiştirmeye çalışıyor ancak bu yetiştirdikleri kişiler de kadınları ezmeye çalışıyor. Toplumumuzda ki bu kanayan yara ancak yeni nesil ebeveynler sayesinde, daha eşit şartlarda, eşit koşullarda yapılan evlilikler ve birlikte büyütülen çocuklar sayesinde aşılabilecektir.
S.P- Çok teşekkür ediyoruz.
İ.T- Ben teşekkür ederim.
RÖPORTAJ: SEDA PEKER